Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu yazı 2753 kez okundu.
Yazının Tarihi :   17 Haziran 2019 - 09:44:15

İMTİHAN BİTMEDEN KALPLER MÜHÜRLENİR Mİ?

Büyüt
Küçült
İMTİHAN BİTMEDEN KALPLER MÜHÜRLENİR

Mustafa GÜL

 



İMTİHAN BİTMEDEN KALPLER MÜHÜRLENİR Mİ?


Ulusal bir kanalda bir söyleşi programını dinliyorum. Konuk, önceleri tanınmış bir müzisyen, şimdiler de kitaplar yazan, konferanslara katılan, çoğumuzun tanıdığı ünlü biri. Hayat hikâyesini anlatırken, konuşmasının bir bölümünde:


“Tüm dinleri araştırıyor, çeşitli kitaplar okuyorum. Bir Kur’an mealinde Bakara Suresinin 6. 7. ayetlerini okurken şok oldum. Bir daha, bir daha baktım. Sonra kaldırdım masanın bir köşesine koydum. 3-4 ay bir daha elime almadım.”


Çoğunluğu öğrencilerin oluşturduğu bir sohbet toplantısında bir dinleyici, Bakara 6.ve 7. ayetleri okudu ve iyi niyetle, anlamak için:


“Hocam, Kafir de olsa Allah kalpleri mühürleyecek, sonra da “azabı hak ettiniz” diyecek, bu adalete sığar mı? Burada bir yanlış anlama veya anlatım yok mu?” diye sordu.


Zaman zaman böyle iyi niyetli sorularla karşılaşıyoruz. Fakat Kötü niyetliler, kasıtlı olarak, ayetin anlamını iyice çarpıtarak:


“Arkadaş, kişilerin ne suçu var. Allah kalplerini mühürlemiş, gözlerini perdelemiş. Ne yapsa boş. Siz böylesi Allah’a mı, böylesi dine mi inanıyorsunuz?” diyerek işi çok farklı noktalara getiriyorlar.


Hatta son zamanlarda ortaya çıkan bazı aklı evveller:


“Efendim, Kur’an’ın manası  Allah’a ait, lafzı değil. Allah adildir, böyle yapmaz ve böyle söylemez. Mevcut Kur’an’da bu tür ayetlerin bulunması, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığının delilidir.” diyerek, kendi batıl inançlarına destek gösteriyorlar.


Bakara suresi 6. ve 7. ayetlerine meallerde nasıl anlam verilmiş, okuyalım:


“Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.


Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onları büyük bir azap beklemektedir.”


Bu meal, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait. Yüzlerce meal ve tefsir de, aynı anlamı vermiş.


Muhammed Esed, 7. ayetin dip notunda şunları yazmış:


“Bu mühürleme, Allah’a izafe edilmektedir; oysa bu, insanın hür tercihinin sonucudur,  bir “önceden takdir edilme” değildir. Aynı şekilde, bu dünyadaki hayatları sırasında hakikate karşı bilerek kör ve sağır kalmış olanlar için öteki dünyada hazırlanmış olan azap da, onların hür tercihlerinin tabii bir sonucudur; tıpkı öteki dünyadaki mutluluğun, insanın dürüst ve erdemlice davranarak iç aydınlığı ve huzuru elde etmeye yönelmesinin bir sonucu olması gibi.. Kur’an’da Allah’ın “mükâfat”ına ve “ceza”sına yapılan atıflar bu şekilde anlaşılmalıdır.”


Tefsirler ve gerekçeli meallerde de, Muhammed Esed’inkine  benzer açıklamalar görürüz.


Bu açıklamalar biraz da kaderci anlayışlara cevap şeklindedir. “Evet Allah mühürlemiştir, fakat bu insanların hür tercihleri sonucu küfrü seçtikleri sebebiyledir.”


Bu açıklamalar güzel de, sonuçta yine “Allah kalpleri mühürlemişti r.” deniyor. Peki bu doğru mu? İster kâfir ister münafık olsun, ömür bitmeden, imtihan sürerken, Allah kalpleri mühürler mi? Yeryüzündeki imtihan ölünceye kadar değil mi?


İnsan 40-50 yaşlarında azılı bir zalim olabilir. Fakat daha sonraki yaşlarında doğru yolu seçebilir. Tarihte ve günümüzde çok örneklerini görüyoruz bunun.   


Mekkeli müşrikleri hatırlayalım. Rasulullah, yıllarca tebliğ görevini yaptığı, onları doğru yola çağırdığı halde inanan çok az kişi oldu. Aksine büyük çoğunluk, inanmadığı gibi, konuşmasını istemediler , boykot uyguladılar, hakaret ettiler. Daha da ileri gidip öldürmeye kalktılar. Medine’ye kaçarak zor canını kurtardı.


Medine’ye gidince rahat bıraktılar mı? Ordular toplayıp üzerine yürüdüler, savaştılar. 21 yıl düşmanlıkları ve kâfirlikleri devam etti. Nihayet Mekke’nin fethinden sonra şehirdeki ve çevredeki 10 binlerce kişi hidayeti seçti.


Herhalde kalpleri mühürlenmeyi, en çok bu Mekkeli müşrikler hak etmişti. Fakat Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemedi, gözlerine perde çekmedi. Böyle olsaydı onların doğru yolu bulması mümkün olabilir miydi?


Allah tabii ki sapıklığı tercih edenlerin cezasını verecek. Fakat bu ahirette olacak.


“Allah, insanların işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde tek bir hareketli canlı bırakmazdı. Ama onları, o belirlenmiş ecellerine kadar erteler. Sürelerinin sonu gelince gereğini yapar. Allah kullarını görmektedir.” (Fatır,35/45)


Ayet açık ve net, Allah kişiye eceli gelinceye kadar süre tanıyor. Nahl Suresinde de aynı anlamdaki ayeti görüyoruz:


“Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat onları ecelleri gelinceye kadar erteler.” (Nahl,16/61)


Bakara Suresinin 6. Ve 7. ayetlerinde kafirlerle ilgili bir durum tespiti var.


Sonraki 8 den 20 ye kadar olan ayetler münafıkları anlatıyor. Biliyoruz ki münafıkların cezası, kafirlerden daha büyük olacak. Hem inanmıyorlar, hem de inanmış gibi görünüp müminleri kandırıyor, her türlü fitneyi çıkarıyorlar. İnsanlar bilmese de Allah onları biliyor fakat yine de kalplerini mühürleyip, gözlerine perde çekmiyor. Tam aksine 20. ayette bunların görme ve işitme yeteneklerini ellerinden almadığını söylüyor:


“Şayet Allah dileseydi, onları işitme ve görme (yeteneklerinden) yoksun bırakabilirdi. Çünkü Allah her şeye kadirdir.”


Bu ayetin dip notunda Muhammed Esed şunları yazmış:


“Bunun açık anlamı şudur: “ama O, bunu dilemez” Yani Allah “hidayete karşılık sapıklığı satın alanlar”ın, günün birinde hakikati anlayıp yollarını düzeltebilecekleri ihtimalini dışlamaz.”


Mumammed Esed’in açıklamasını bir daha okuyalım: “ O sapıklığı satın alanlar, günün birinde yollarını düzeltebilir, bu ihtimalden dolayı Allah onların görme ve işitme yeteneklerini ellerinden almaz.” Doğru. Zaten ayete başka anlam da verilemez. Fakat Muhammed Esed söyledikleriyle çelişkiye düşmüş. 7. ayeti açıklarken “İnsanların hür tercihi sonucu sapıklığı seçtiklerinden, Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine perde çekmiştir.” diyor. Fakat 20. ayeti açıklarken “bu mühürleme ve perdelemeyi Allah’ın yapmadığını” söylüyor.


Bakara 20 nin benzeri bir ayeti daha okuyalım:


Eğer dilemiş olsaydık, onları görüp anlama melekesinden yoksun bırakırdık (gözlerini kör ederdik) da yoldan şaşarlardı; ama (öyle olsaydı) onlar (doğruyu) nasıl görebilirlerdi?” (Yasin,36/66)


Kafirlerle ilgili bu ayette de “dileseydik görme ve anlama melekelerini ellerinden alırdık. İyice yoldan çıkarlardı da doğru yolu bulamazlardı, fakat dilemedik.” deniyor.


Ayetler arasında çelişki olabilir mi? Olamaz. Bakara 7. ayette “onların gözlerine perde çektim” denecek; Bakara 20 ve Yasin 66 da “onları görme melekelerinden yoksun bırakmadım” denerek tam tersi söylenecek. Hayır söylenemez. Allah: “Benim verdiğim hüküm değişmez.” (Kaf,50/29) diyecek, sonra hükmünü değiştirecek. Değiştirmez.


Şu anda yazılı basında kitap haline gelmemiş, internet ortamında yayınlanan Süleymaniye Vakfı Meali’nden okuyalım, bu çelişkinin ortadan kalktığını göreceğiz:


“Kâfirleri (Kur’an’ı görmezlikte direnenleri) ister uyar, ister uyarma fark etmez; inanıp güvenmezler.”


“Sanki kalplerini ve kulaklarını Allah mühürlemiş; gözleri de perdelidir. Onların hak ettiği büyük bir azaptır.” (Bakara,2/6,7)  


O kâfirlerin kalpleri ve kulakları kapalı mı? Hayır. Gözleri  perdeli mi? Hayır. Fakat SANKİ mühürlenmiş ve gözlerine perde çekilmiş gibi davranıyorlar. Rasul ne kadar anlatsa da, ne kadar uyarsa da boş, anlamıyorlar, uyanmıyorlar.


Bakara 7. ayetle, Bakara 20 ve Yasin 66. Ayetleri arasında bir çelişki var mı? Yok. Her üçünde de Allah, gözleri perdelemediğini söylüyor. 7. ayetteki açıklığı “sanki” edatı sağlıyor.


Süleymaniye Vakfı, “sanki” edatıyla ilgili açıklamasını yapmış:


“Ayette kâfirlerin önyargıları, istiare-i temsiliyye (alegori) denen mecazi anlatımla canlandırılmıştır. İstiarede benzetme edatı gizlenir ama bu mecaz, gerçek sanıldığı için burada benzetme, tarafımızdan “sanki” sözüyle açığa çıkarılmıştır.”


Bundan birkaç yıl öncesine kadar İbrahim Suresi 4 ve benzeri ayetler bütün meallerde şöyle yazıyordu:


“Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.”


 Bugün artık farklı meallerle karşılaşıyoruz:


“Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder.”


“Allah (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolu tutmayı) dileyeni de doğru yola yöneltir.”


“Allah tercih edeni/ettiğini saptıracak, tercih edene/ettiğine hidayet edecektir.”


“Allah dileyeni/dilediğini saptırır, dileyeni/dilediğini de doğru yola ulaştırır.”


Birkaç yıl sonra da, Bakara 7. ayeti için, Süleymaniye Vakfı’nınkine benzer mealleri, çokça göreceğiz umudundayım.


                                                                                                Mustafa GÜL   


                                                                                                Eğitimci Yazar


                                                          0505 864 80 11     mustafagul45@gmail.com


 


E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR



Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024