Kıymetli okuyucu, bu yazımı, KORONAsalgını başlamadan önce yazmakistiyordum aslında.
Ama biraz sonra bahsedeceğim insanları bir daha görüp hayatlarında neler olmuş; bir değişikliğin olup olmadığını
öğrendikten sonra, sizlere onlardan bahsetmek istiyordum.
Herşey kısmet üzerine, şimdi malesef onları görmem yasak. Ne zaman görebileceğimi de bilmiyorum.
Yazımda, burada onları tanıyan birileri olabilir diye kendilerindenbahsedeceklerimin isimleriniveremeyeceğim,
ama hayat hikâyeleri ve tarzları benim ilgimi çektiği gibisanıyorum sizlerin de ilgisini çekebileceğini düşünüyorum.
Ve F…Teyze
F… teyzem, Sidney şehrinde geneli Türk misafirlerin yaşadığı bir yaşlılar evinde kalıyor. Yaşlılar evi dışarısı da
içerisi de çok temiz olan bir yer. Kapılar kilitli, içeriye girişler de, dışarıyaçıkışlar da kontrol altında. Girmek için
bir zile basıp, kim olduğunu ve ne için orada olduğunu bildirdikten sonra kapıları onlar açarlarsa girebiliyorsun.
İçeride geniş bir giriş salonu, hemen yanında büyük camlı ve bu camlardan bahçesini görebildiğiniz bir bekleme
odası var.
Ziyaret günümüzde diğer gönüllü arkadaşları beklerken, torun ve dede olduğunu tahmin ettiğim iki kişi
oturuyordu bahçede. Dede uyukluyor, torun da karşısında ona bakıyordu. Ama torunu ayağa kalktığında çok derin
uyuyor gibi görünen dedesi hemen uyanıyor ve sanki onun gitmesiniistemiyor gibi bakıyordu torununa.
Beklediğim arkadaşlar geldiğinde bir üst kata çıktık beraberce. Daha önce oraya gelip gören arkadaşım, birkaç kat
olan bu evin her bir katının, orada kalanların ihtiyaçlarına göre ayarlandığını söyledi.
Biz o gün orta kata, yani kendi işlerini bir anlamda yapabilen, ama yine de göz altında olması gereken kişilerin olduğu
kata gittik. O anda bir grup hemşire eşliğinde sabah sporunu yapıyorlardı.Sabah sporlarının hareketleri, el ve
ayakları hareket ettirme, esnetme, top atıp yakalama, halkayı çubuğa geçirmegibi hareketlerdi. İçimizden bir arkadaş
onlara bu hareketleri yaptırmak için öne geçtiğinde, ben de, Türk oldugunutahmin ettiğim iki tatlı teyzemin yanına
oturdum. Arada onlarla sohbet ediyorduk. Onlarla konuşurken
sonradan adının F…. olduğunu öğrendiğim teyzem geldi yanıma. Gelirken gözüm ona takılmıştı aslında.
F..Teyze, bastonla zorla yürüyerek gelse de, kimsenin yardımını da istemiyordu. Çok güzel giyinmiş, saçını
güzel taramıştı, hani bazi insanların yüzlerine bakıp, onlar hakkında, “ nur yüzlü” sıfatını kullanırız ya. Sanki onun
yüzü de bana öyle gibi geldi. Bu arada grubun sabah sporu bitmişti ve herkes birbiriyle sohbete başlamıştı bile. O
geldi ve spor icin oluşturulmuş olan halkanın bir ucuna sessizce oturdu. Ben yanımdaki diğer konuştuğum
insanlardan musade alıp onunla konuşmak için onun yanına yaklaştım. Benim ona yaklaşıp selam verip
konuşmaya başladığımda nedense biran şaşırmış gibi oldu. Sohbetimizarasında F…. teyze hayat hikâyesini
anlattı bana.
Kendisi 1938 doğumluymuş. Oysa çok daha genç gösteriyordu. İstanbul’da doğup büyümüş, ama kökenleri Bulgar
göçmeniymiş. Hayatı boyunca yaşadığı olayları anlattı. O konuşurken, ben, biraz önce konuştuğum diğer yaşlılardan onun farkını
düşünüyordum. Kendisi yakın ya da eski tarihte olanları, yaşadıklarını gayet iyi hatırlıyordu. Buna bir anlamda
şaşırdım, çünkü orada konuştuğum kişilerin çoğunda malesef alzhemirbaslangıcı belirtilerini hissetmiştim. Konuşurken aynı olayları birkaç kez
bana anlatmalarından ya da aynı soru ve cevabı birkaç kezpaylaşmamızdandı.. F…teyzemin gayet güzel bir yaşantısı varmış İstanbul’da, ama eşi ölünce
Avusturalya’da yaşayan çocukları, annelerinin gözlerinin önünde olması için yanlarına getirmişler onu. O da, her sene Türkiye’ye gidebilme şartıyla
kabul edip gelmiş, ama şu an ilerleyen yaşı, romatizmal rahatsızlıkları yüzünden bunu yapamıyormuş. Çocukları da çalışmak zorunda
oldukları ve onun yalnız yaşamasının tehlikeli olacağını düşündükleri için onu yaşlılar evine yatırmışlar. “Kızım burası güzel, sorun yok, bize çok iyi
bakıyorlar, ama hayata hiçbir faydam yok, çocuklarım gelemiyor onları da uzun zamandır göremedim. Dua et,
“Allah aklımı almadan canımı alsın,” dedi bana.
Bu arada yanımıza gelip ne konuştuğumuzu merak eden yabancı arkadaşıma da tercüme etmemi istedi bu duayı o da yapsın diye. Uzun zaman
konuştuk ve nihayet onların öğlen yemegi vakti gelmişti ki, biz de mutfağa kadar onlara eşlik edip, sonra ayrıldık oradan.
Ve Joe
Diger bahsetmek istediğim karakter sokakta yaşayan Joe adında bir Avusturalyalı. Onunla da, sokakta yaşayanlara yemek dağıtan bir gruba
yardım ederken tanıştım.. Joe, daire fiyatlarının milyon dolarlar oldugu Sidney’in tam anlamıyla göbeğindediyecegimiz, harika deniz manzaralı bir
parkta, üzerinden tren geçen bir koprünün ayaklarından birinin altında yaşıyordu. Köprünün diğer ayaklarının altında ise bazısında tek, bazısında da
birkaç kişi bir arada yaşıyorlardı. Dahaönce belki de bir çoğumuz gibi ben de bu tür sokakta yaşayan insanların yanından geçmiş ve görmüştüm. Ama
işin gerçek yüzünü görmediğimi o gün anladım. Oraya giderken; bilinmezliğin verdiği neden miydi bilmem, bir korkuvardı içimde. Oraya gidipte
dağıtacağımız yemekleri indirmeye başladığımızda, sonradan adının Joe olduğunu ögrendiğim bir beyefendinin bize yaklaştığını gördüm. Joe, ağzında
sadece birkaç tane kalmış olan dişlerini gösteren gülümsemeyle yanımıza geldi. Elinde diğer kader arkadaşlarıyla paylaşmak için getirdiği, bir başka
yardımseverin verdiği Cola şişelerini göstererek, “bunları da dağıtalım” dedi. Joe, bunu söylerken son derecemutluydu. Ve o anda hemen bize yardım
etmeye başladı. Bu arada Joe’nin üzerindeki kiyafetinin temizliği dikkatimi çekmişti. Sonradan gördümki yaşadığı yerin bir tarafına çamaşır ipi
asmış, belliki kiyafetlerini düzenli bir şekilde yıkıyordu. Nitekim bana yaşadığı yeri gösterdiğinde halihazırdao gün yıkadığı çamaşırları tertemiz ipte
asılı duruyordu. Herkesin Bir Gerekçesi Vardı...
Daha sonra, kimisi yemek kokusunu aldığı, kimisi de Joe’nun onları çağıran ısrarcı sesini duydukları için olacak ki, diğer parkta yaşayanlar da yanımıza
geldiler. Yemek dağıtırken herbiriyle biraz da olsa sohbet etme imkanı buldum. Hepsinin de, bu hayat tarzınıseçmelerinin ya da seçmek zorunda
olmalarının kendine göre bir sebebi vardı.
İçlerinden Tunus’lu bir Müslüman sığınmacı da bu hayat tarzını seçmek zorunda olanlardandı. Sevdiği kadının peşinden buraya gelmiş, ama ilişki
umulduğu gibi gelişmediği için vizesi elinden alınmış. Bu durumda sığınma hakkı kabul edilinceye kadar sokaklarda yaşamak zorunda kalmış.
Açık söyleyeyim, onlarla konuşmadan önce bu insanların çoğunun maddi yada ruhi açıdan sorunlu olduklari icin sokakta yaşadıklarını düşünüyordum.
Onlarla konuşunca anladım ki bazıları özellikle bu hayatı seçmis ve düşündüğüm gibi kendilerini mutsuz veçaresiz de hissetmiyorlar.
Joe’da uzun zamandır sokakta yaşamayı seçmiş. Bir iki gün önce geçirdigi bir rahatsızlıktan dolayı belli bir süre kaldığı hastaneden taburcu
edilmiş. Ve o, tekrar sokaktaki hayatına dönmüş olmasından çok memnundu.
Uzun Vadeli Plan Yapmam ki Yanımdaki arkadaşlardan birinin, yarın ne yapacağıyla ilgili sorduğu soruya verdigi cevap çok hoşuma gitti.
“Bilmem, ben öyle uzun süreli planlar yapmıyorum” dedi, yüzündeki o kocaman gülümsemeyle. Bunun, herşeyi kontrolümüz altında oldugunu
düşündüğümüz bizler için ne kadar büyük bir ders olabileceğini düşündüm. O sadece şimdiyi yaşıyordu,yaşadıklarının kendi seçimi olduğunun
farkındaydı ve bu seçimlerinden hiç de şikayetçi değildi. Sidney’in yılbaşı havai fişek gösterileri meşhurdur, her sene milyonlarca dolar harcanır bunun icin,
hatta dünyanın birçok yerinden insanlar özellikle onun için gelir buraya. Havai fişek gösterilerinin, gittiğimiz bu parkta gayet yakındangörüleceğini bildiğimden ona ne
düşündüğünü, gösterilerin hoşuna gidip gitmediğini sordum. Cevabı ilginçti:“ O kadar çok gördüm ki hiç bakmıyorum artık, sadece bitmesini bekliyorum;
rahatca uyuyayım diye”. Tekrar görüştüğümüzde hayatının diğer yarısını da anlatacağına dair söz alarak oradan ayrıldım.
elhasıl
F…. teyzem ve Joe.. Birisi tertemiz, her türlü hizmetlerinin yapıldığı, kendine ait bir odası olan, rahat bir yerde ama
başkalarının ona seçtiği hayatı yaşıyor. Tek duası aklını yitirmeden Allah’ın canını alması..
Diğeri belirsizlik içinde, yarın ne yapacağını hatta ne yiyeceğini bilmiyor, ama anı, korkusuz, plansız yaşıyor…
Hayatın değerini belli eden nedir sizce, ne yaptığımız, nerede yaşadığımız mı; yoksa limitlerimizin farkında olup,
olanı olmayanı kabullenip, elimizdekinin kiymetini anın icinde bilmek mi?
Selâm, sağlık ve duayla kalınız.
Eline gonlune saglik arkadasim cok guzel olmus devamini bekleriz ????❤️
Kalemin dert görmesin .. Yüreğine sağlık .. Harıka bir yazı olmuş .. ????♥️Devamını bekliyorum .. Başarılar diliyorum ..????????