BÄ°R ZAMANLAR BÄ°R TARÄ°KAT VARDI
DeÄŸerli okuyucu, “Bir yerde insan varsa, orada sorun, metin yani yazı da varsa, orada da yorum vardır,” derler. Hal böyle olunca, Ä°slâm dünyasında da 850’lerden sonra, tasavvufi anlayışın bir tezahürü olarak birçok tarikat ortaya çıkmıştır. Yaygın eÄŸitim açısından bakıldığında bunların faydaları da görülmüÅŸtür. Yazılarımızda zaman zaman Åžeyh Edebali, Abdülkadir Geylani, Ahmet Yesevi, Åžeyh Åžamil gibi gerçek tarikat ÅŸeyhlerinden söz ettiÄŸimiz gibi sapkın ve çakma ÅŸeyhlerden de bahsediyoruz. Meselâ, “Semavice Sohbetler” isimli Youtube sayfamdaki 78 no’lu sohbetimde, Åžeyh Abdullah adındaki Ä°ngiliz casusu bir çakma ÅŸeyhten bahsetmiÅŸtim.
Bu yazımızda da, ilginç bir tarikattan, kurucusundan ve onun müritlerinden bahsetmek istiyorum. BahsedeceÄŸim bu tarikatın kurucusu, meczup bir annenin çocuÄŸu idi. Ä°rsi olarak anneden bu özelliÄŸi de alan ÅŸeyh, kış mevsiminde buzlu sularda duÅŸ alır, yazın kavurucu sıcaklarında ateÅŸlere atlar, her daim yalın ayak dolaşırdı.
Ä°ran’ın muhtelif bölgelerine, Türkistan, Hindistan ve Anadolu’ya kadar çok geniÅŸ bir coÄŸrafi alana yayılmış olan bu tarikat, kuruluÅŸundan üç asır sonra, Anadolu’da görülmeye baÅŸladı ve tarikatın mensupları da tarikatın deÄŸiÅŸime uÄŸramış ve bozulmuÅŸ bir ÅŸeklini temsil ediyorlardı. Müritler, genellikle köylerde ve ÅŸehirlerin kenar mahallelerinde vakit geçiriyorlar, belde belde dolaşıyor, az da olsa yollarda rastladıkları zengin yolcuların mallarını yaÄŸma ve talan ediyor, bazen öldürdükleri de oluyor ve müritlerin birtakım sapık iliÅŸkileri âdet edindikleri de bazı kaynaklarda kaydedilmektedir.
Åžeyhin Ve Müritlerinin Fizikî Yapıları
Tarikatın kurucusu, kalendermeÅŸrep bir insandı; bıyıklar, kulakları kapatacak kadar palaydı ama kafası, bir tutam saçın dışında dazlaktı, sakallar ise matruÅŸtu yani traÅŸlıydı. Onun müritleri de ÅŸeyhlerini taklit ederlerdi; boyunlarına tavk-ı Haydarî denilen demir halka takarlar,, kulaklarını hatta avret yerlerini bu halka takılarla süslerler, ayaklarına halhal takıp yanlış yolda yürümediklerini temsil ederlerdi. BaÅŸlarına da Åžii mezhebindeki 12 imamı temsil eden 12 dilimli ÅŸapkayı geçirirlerdi. Anadolu Selçuklu döneminde oldukça yoÄŸunlukta olan bu tarikat mensuplarının Åžii olduÄŸunu söylerler ama Sünni olduÄŸu da iddia edilir. Kulaklara takılan metal halkalar, yeryüzünü aydınlatan ÅŸeyhi, cinsel organa takılanlar ise nefislere gem vurmayı simgelerdi. Vücutları dövmeli, omuzlar baltalıydı ve sırtlarında da keçeden imal edilmiÅŸ hırka vardı. DoÄŸru dürüst bir mesleÄŸi olmayan bu tarikatın derviÅŸleri, sokaklarda avare avare dolaşırlardı.
Safevi ve Osmanlı Yönetiminde
UyuÅŸturucu kullanan, yol kesip soygun ve gasp olaylarına da karışan bu tarikatın mensupları, gün geldi Safavi ve Osmanlı yönetimlerinde gözetim altına alınmaya baÅŸlandı. Safavîler, genel olarak tarikatlara ve mutasavvıflara karşıydılar. Åžah Abbas, günah sayılan kötü iÅŸlerle meÅŸgul olduklarını ileri sürüp tarikatın Tebriz’deki tekkesini kapattı. Aslında vakitlerini seyahatle geçiren derviÅŸlerin, fazlaca zâviye ve hankahları da olmamıştı.
Ve söz konusu bu tarikat 17.yüzyıldan sonra cazibesini yitirmiÅŸ, ama bazı anlayış ve gelenekleri BektaÅŸîliÄŸin içinde de devam etmiÅŸtir..
Velhasıl
Sohbetin başında kısmen kendisinden söz ettiÄŸim bu tarikatın kurucusu Kutbüddin Haydar isimli Åžeyhti. O, 1221 tarihinde ölmüÅŸtü. Onun kurduÄŸu bu tarikatın adına da HAYDARÄ°YE TARÄ°KATI denilmiÅŸti. Bu tarikatta namaz, oruç gibi ibadetler yoktu; niyaz ve tefekkür vardı. Cehennem korkusu da yoktu; Rahman olan Allah’ın af ve maÄŸfireti vardı ve o af ve maÄŸfirete sığınılırdı.
“Bizim tarikımız, Kur’an ve Hz. Peygamber yolu olsun” diyor ve “Rabbimiz! Bizi doÄŸru yola eriÅŸtirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuÅŸku yok, lütfu bol olan yalnız Sensin.” ayetiyle dua ediyoruz. Kalın saÄŸlıcakla.