Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Tarih Okuduk Ama
Evet, tarih sayfalarında bahsedilen böyle bir medeniyet varmış.. Batısıyla Doğusuyla Roma tarihi, Bizans ve İslâm ve İslâm Ülkeleri Tarihi gibi isimlerle anılan tarihleri okuduk, ama Tinbüktü’yü okumamıştık doğrusu bizler.
Bu Medeniyetin başkenti de aynı isimle anılmış ve Mali’nin orta kesimlerinde Nijer nehrinin büklüm yaptığı yerde nehrin sol kıyısına 10 km. kadar uzaklıkta, XI. yüzyılın sonlarında kurulmuş Tinbüktü. Çöl ikliminde böylesine önemli tarihî dokusundan dolayı “çöl incisi” diye anılmış bu ülke.
Ta Murâbıtlar döneminde (1056-1147) İslâm dini Batı Sudan’a yayılınca Tinbüktü ve Cenne şehirleri de önemli merkezler haline gelmiş. Mense Mûsâ adındaki Mali Sultanı da, sultanlığının sınırlarına kattığı Tinbüktü’yü (729/1329) önemli bir İslâm medeniyeti merkezine dönüştürmüş. Ve 1988 yılına gelindiğinde UNESCO tarafından insanlığın ortak mirası sayılan yerler arasına alınmış.
Neden Tinbüktü denilmiş?
Tevârikler’den olan Büktü adındaki yaşlı bir teyze, yaz mevsiminde Nijer nehri kenarında çadır kurar ve uzun süre hayvanlarını bu civarda otlatırmış. İşte bu kadının hatırası için bu şehre Tinbüktü adı verilmiş. Zamanla büyümüş ve 14. Yüzyılda da bölgenin önemli bir şehri ve medeniyet merkezi haline gelmiş. Çevre ülkelerdeki bilim adamları akın akın buraya göç etmişler ve sadece Sankore Camii’nin bünyesindeki medrese başta olmak üzere şehrin çeşitli yerlerinde 180 medrese açılmış ve buralarda 25.000 öğrenci eğitim görmüş. Kitap ve onları okuyan bir kitlenin olmadığı bir ülkenin kalkınmasının, refah düzeyine ulaşmasının mümkün olmadığı çok iyi bilindiği için Timbüktü, Mağrib’den getirilen kitapların en çok satıldığı ve ticarî hayatta en fazla gelirin kitap satışından elde edildiği bir şehir haline gelmiş. On dört yıl Merakeş’te kalan ve orada Mâlikî fıkhı okutmaya devam eden Ahmed Bâbâ, 1608 yılında Tinbüktü’ye döndüğünde Sankore Medresesi’nin başına geçmiş. Ahmed Bâbâ’nın özel kütüphanesinde toplam 1600 cilt kitabı varmış. Yıllar sonra daha da geliştirilen bu merkezde sadece İslâmî ilimler alanında toplam 18.000 yazma eser bulunmakymış.
Siyah Afrika’nın bu medreselerinde yetişen bilim adamları zamanla Mekke, Kahire, Merakeş ve Katsina’ya giderek İslâm dünyasının fikrî birikimine de büyük katkı sağlamışlar
Tinbüktü’de Emperyalizmin Pençesi
Bir ülke düşünün ki, orada gizemli ve müstahkem yapılar bulunsun. Bu ülke, altın, fildişi, tuz, kereste gibi yer altı ve yer üstü kaynakları açısından zengin olsun ve üstelik yer üstünde de bunları işletecek köleleştirilmeye müsait insan kaynakları bulunsun. Doğrusu böyle bir ülke, sömürgeci devletlerin iştahını kabartmaz mı? Emperyal devletler, Afrika kıtasını kendi aralarında parsellerken Tinbüktü de Fransızların elinde kalmıştır. 19. Yüzyılın ilk yarısında Müslüman kılığına bürünerek Batı Afrika’nın önemli merkezlerini tek tek gezen René Caillié’nin ve Alman seyyah Heinrich Barth’ın hazırladığı raporlar da emperyalistlerin iştahına tuz biber ekmiştir. Ve 1894 yılına gelindiğinde Fransız işgal ordusu, şehri Batı Afrika sömürgesine ilhak ediverdi.
Tinbüktü’nün hıristiyanların hâkimiyetine girmesi, Müslümanlar üzerinde derin izler, üzüntüler bıraktı ve büyük yankılar uyandırdı. Ama Fransa, Şehri İslâm dünyasından koparmak için şeytanca planlarını bu ülkede devam ettirdi. Devlet işlerinde çalışanların çocuklarına güya dinî eğitim vermek için Tinbüktü’de bir okul açtı.
Ve Milyonların Feryadı
Artık çağımızın insanı da, Timbüktü ve Afrika’nın siyah adamı da isyan ediyor ve şunları haykırıyor bir takım sağır kulaklara. Evet, onlar şöyle sesleniyor emperyalistlere:
“ Ben de, sizin gibi insanım, insan! Koskoca 20. Yüzyılı geride bıraktık. Bu süre zarfında, sözüm ona beni, medenileştirmeye(!) çalıştınız. Ama bu arada siz, malı götürdünüz.
Benim kılık ve kıyafetimle uğraştınız, beni, hep kendi inancınıza, kültürünüze davet ettiniz; ama bu arada siz benim toprak altı ve toprak üstü zenginliklerime el koydunuz.
Başıma getirdiğiniz diktatör liderlerle işbirliği yaptınız. Onlara öldürttünüz veya dövdürdünüz bizi. Bizler açlık ve yoksulluk kıskacında ezilirken, sizin sayenizde 30 milyar dolar servetiyle dünyada ilk on zengin arasına giremediği için üzülen liderlerimiz de var bizim. Size maşallah (!), bazen, dünya nimetlerini onlarla da paylaşmasını bildiniz.
Bir zamanlar topunuzla tüfeğinizle, bombalarınızla saldırdınız bize. İçimize kin ve nefret tohumları saçtınız.
Şimdi 21. Yüzyıldayız. Hile ve tuzaklarınız bitmedi hâlâ. Tıpkı Firavun gibisiniz;
Hâmanlarınız ve Karunlarınız var. Onlarla büyülüyorsunuz gözlerimizi. Ve siz de, gökdelenlerinizde sefa sürerken seyrediyorsunuz ezilişimizi ve perişanlığımızı.
Hukuki yollardan hak aramak ve derdimizi dillendirmek için milyonlar halinde meydanlarda parmak kaldırıyoruz, ama siz dinlemiyorsunuz bizi.
Diyelim ki “ihkak-ı hak yoluyla” yani zorla hakkımızı alma yoluna başvursak
“fundamentalist, radikal İslamcı” diye yaftalıyorsunuz bizi.
Ne olur, o fildişi kulelerinizde aksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyin, için, ama lütfen dinleyin bizi, anlayın bizi.
İhtiraslarınızla güllük gülistanlık dünyamızı sizler kokuşturdunuz. Organ, fuhuş, dilenci mafyaları sizin sayenizde hayâsız ve insafsızca faaliyet gösteriyor dünyamızda.
İHH ve UNICEF’in bir kaç yıl öncesi yayınladığı rakamlarına göre bugün dünyamızda 143-210 milyon civarında yetim, 400 milyon savunmasız çocuk bulunuyor. Henüz bu rakamlara, Çin’in de aralarında bulunduğu 52 ülke dâhil değil.
Her gün 10 BİN kadar çocuk yetim kalıyor. Her gün 3 BİN çocuk, kaçırılarak fuhşa zorlanıyor. Yarısı kız çocuğu olmak üzere her yıl, 2,5 milyon çocuk kaçırılarak satılıyor. Ve 90 milyon çocuk sokakta yaşıyor.
Ne olur, kabaran iştahınızı, dünyaya olan tamahınızı frenleyiniz de, bizleri de anlayınız, insafa geliniz biraz lütfen.
Sizler isterseniz şefkat ve merhametin, barışın, adaletin, sarmaladığı, açlık ve sefaletin yok edildiği bir dünyayı pekâlâ kurabilirsiniz. Belki o zaman Yüce Allah, sizin ve atalarınızın günahlarını bağışlar. Bu dilek ve dualarımızla sizden böyle bir dünyayı kurmanızı istiyoruz..”
Not: Yazının hazırlanmasında, Ahmet Kavas’ın hazırladığı TDV İslâm Ansiklopedisindeki maddeden de faydalanılmıştır..