İsmail Özcan
UNESCO, 2021’i, vefatının 700. yılı olması münasebetiyle “Dünyada Yunus Emre Yılı” olarak kabul ve ilan etti. Yunus Emre, Türk milletinin bir ferdi olduğu için bu kabul elbette biz Türkler için de bir onurdur.
Yunus Emre, 13. yüzyılda halkının diliyle Türk tekke edebiyatını veya diğer adıyla tasavvufî halk edebiyatını başlatmış; bu edebiyatı büyük bir liyakatle temsil etmiş; şair, bilge, din ulusu bir şahsiyettir. Kurucusu olduğu edebiyatın da en büyük şairidir.
SEVGİ MİSYONERİ
Yunus Emre, girişten anlaşılacağı üzere çok yönlü bir insandır. Şairliği, bilgeliği, dindarlığı, ermişliği gibi ayrı ayrı üzerinde durulmaya değer imtiyazlara sahiptir. Bunların hepsinden daha fazla öne çıkan, onu farklı kılan ve bütün insanlığa mal eden yönü ise sınırsız, ayrımsız, evrensel insan sevgisidir. O, eşsiz ve benzersiz bir sevgi misyoneridir.
"Sevelim sevilelim / Bu dünya kimseye kalmaz" gibi nice söyleyişleriyle sevgiyi evrensel tahtına Yunus Emre oturtmuştur. Onun sevgisinin sınırı yoktur. Canlı, cansız bütün varlıklar onun sevgisinin kapsamına girer. “Yaratılmışı severiz / Yaratandan ötürü” dizelerinin ifade ettiği kapsamda bir sevgi anlayışı Yunus Emre’ye kadar ortaya konamadığı gibi Yunus Emre’den sonra da konamamıştır. Kolayca söylenmiş gibi görünen bu iki dize evrensel sevginin ve kardeşliğin formülü gibidir.
Yunus Emre, Türkün medeni dünyadaki yüz akıdır. Hiçbir başarımız, hiçbir özelliğimiz ve ayrıcalığımız, günümüz dünyasında, uluslararası din, düşünce, felsefe arenalarında bizi Mevlana ve Yunus Emre kadar güçlü temsil etmez.
Yunus Emre’nin kimliğini ve kişiliğini bütünüyle İslam imanı oluşturmuştur. Şahsiyetinin ekseni bu imandır. Yunus Emre çok iyi, çok bilinçli bir Müslümandır. İslamın özünü, ruhunu, bütün inceliklerini içselleştirmiş bir Müslümandır.
Allah’ın bütün veli (evliya) kulları gibi İslamı ideal ölçülerde yaşar ve temsil eder. Bütün yaratılmışları kuşatacak kadar engin sevgisinin tamamlayıcısı olan hoşgörü, kardeşlik, alçakgönüllülük, cömertlik, insanlar arasında ayırım yapmamak, özü sözü bir olmak gibi dinin ruhu sayılan erdemler onun İslam ve ahlak anlayışının somut görünümleridir. Çünkü Yunus Emre, bu erdemlerin sadece sözünü etmemiş, onları yaşamıştır. Divanı, bütün bu erdemleri çok yetkin, çok samimi, ders verici, yol gösterici şekilde ifade ettiği şiirlerle doludur. Müslim-gayrimüslim, dinli-dinsiz her insanın ona takdir ve hayranlık duyması, yaygın popülerliği bu yüzdendir.
İYİLİK İBADETİ
Yunus Emre’nin tasavvuf temelli din anlayışı, medresenin belirli kalıplar içine hapsettiği din anlayışıyla mukayese edilemez ölçüde toleranslıdır, özgürlükçüdür. Yunus Emre, taassuba, dar görüşlülüğe karşıdır. Dinde şekle değil öze, maddeye değil manaya önem verir. Medresenin din anlayışında nihai hedef cennete kavuşmaktır. Yunus Emre’de cennet hedef değildir. Esas hedef Allah’ın sevgisini, hoşnutluğunu kazanmaktır.
Türk halkına onun anlayacağı bir dille en temiz, en samimi Allah sevgisini öğretmiştir:
Cennet cennet dedikleri
birkaç köşkle birkaç huri/
İsteyene ver sen onları Tanrım
bana seni gerek seni.
Yunus’a göre bu yalan dünyayı, kısacık hayatı hep iyilikle değerlendirmeli, kimseye haksızlık etmemeli, kimsenin kalbini kırmamalıdır. Çünkü hiçbir iyilik ve ibadet, kalp kırmanın günahını bağışlatmaya yetmez.
Son söz yine onun:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.
Cumhuriyet: 22.02.2021