Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, Papaz Brunson konusu ve ABDnin yaptırım kararıyla ilgili süreçte, Türkiyenin soğukkanlılığını korumaya çalıştığını söyledi.
Türkiyenin önümüzdeki süreçte de bir hukuk devleti olduğunu ABDye hatırlatmaya devam edeceğini belirten Prof. Dr. Erol, \Nitekim Papaz Brunson, Türk mahkemeleri tarafından casusluk gibi son derece ciddi bir iddiayla yargılanıyor. Şahsın geleceği hakkındaki karar da siyasi pazarlıklarla değil ancak hukukun işleyişi çerçevesinde verilecektir. Dolayısıyla ABDnin bu konuda baskı yapmasının herhangi bir karşılığı olmayacaktır.\ dedi.
Türkiyede 1970li yıllarda uyuşturucu kaçaklığından yakalanan ABD vatandaşı William Hayesin Türk mahkemelerinde 5 yıl boyunca yargılandığını ve bu davanın siyasallaşmasına izin verilmediğini hatırlatan Erol, \Hayes davasında dönemin Dışişleri Bakanı Melih Esenbel, Amerikanın Türk yargısının kararını tartışmaya hakkı olmadığını açıklamıştı. Günümüzde Türkiye, aynı o dönemde olduğu gibi hukukun üstünlüğü ve uluslararası hukuk çerçevesinde politika geliştiriyor. Ankaranın bu bağlamda izlediği strateji, karşı zorlayıcı önlemler uygulamaktan ziyade krizi diplomatik müzakereler yoluyla çözüme kavuşturmaktır. diye konuştu.
Türkiye nin ABD dışında farklı alternatifleri daha var.Erol, Rusya, Çin eksenli Asya ülkeleri ile Almanya eksenli AB ülkelerinin ABDnin politikalarından ciddi rahatsızlık duyduğunu, bu durumun da Türkiyenin dış politikasına ivme kazandırabileceğini savundu.
ABDnin tutumuna göre Türkiyenin bölgesel veya uluslararası ilişiklerini şekillendirebileceğine vurgu yapan Erol, şu değerlendirmelerde bulundu:
\ABDnin bu tavrı bir müttefik yaklaşımından ziyade düşmanca bir politikaya işaret etmektedir. Dolayısıyla Türkiye böylesi bir yaklaşıma, niyete karşı duyarsız kalamaz, kalmamalı da. Türkiyenin ikili ya da bölgesel-uluslararası çapta iş birliklerine ağırlık vermesi, ABD ile uzun bir zamandır yaşadığı krizin bir sonucu olarak da değerlendirilebilir. Türkiye başta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), BRICS ve hatta Avrupa Birliği (AB) ile daha farklı seçeneklere gidebilir. Zira, Almanya eksenli ABnin kendisi de ABDnin politikalarından ciddi rahatsızlık duymaktadır.
Türkiyenin Rusya ve İran ile yürüttüğü Astana sürecini de farklı bir oluşumla sürdürebileceğine dikkati çeken Erol, şunları kaydetti:
Bu da göz ardı edilmemesi gereken bir Ön Asya Bloku anlamına gelmektedir ki zaten de facto olarak sahada varlığını göstermektedir. Dolayısıyla Ön Asya Blokunun dışında Türkiye ABDye karşı siyasi-iktisadi iş birliği bazlı üç stratejik eksen daha oluşturabilir. Bunlardan birincisi, Almanya eksenli güçlendirilmiş AB/Yeni Batı bloku. İkincisi siyasi-güvenlik temelli, Rusya-İran eksenli güçlendirilmiş Avrasya Birliği bloku. Üçüncüsü ise Çin eksenli, iktisadi-siyasi ağırlıklı Kuşak-Yol coğrafyasını baz alan güçlendirilmiş Dünya Adası İşbirliği blokudur.\
\Gülen ve Halkbank üzerinden baskı kuruluyor\Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol, ABDnin Türkiyeye karşı kendi iç hukukunu kullanarak FETÖ elebaşı ve Halkbank konusu ile ilgili gelişmeler üzerinden Türkiyeyi uzun süredir baskı altında tutmaya çalıştığını kaydetti.
Türkiyeyi hedef alan ABD yaptırımlarının gelecekte nasıl şekilleneceğine dair öngörülerde de bulunan Erol şunları anlattı:
\Gelecekte bu strateji, Halkbank ile sınırlı kalmayarak Türk bankacılık sistemini de hedef alabilir. Buna ek olarak Mike Pencein de ifade ettiği üzere Türkiye ekonomik yaptırımlarla da karşı karşıya kalabilir. Bu noktada belirtilmesi gereken asıl husus, ABDnin yaptırım kararlarının yalnızca Brunson davasıyla ilişkili olmadığıdır. Zira Washingtonun rahatsızlığı, Ankaranın çok yönlü dış politikasından kaynaklanmaktadır. Unutulmaması gerekir ki son dönemde Türkiyenin, Suriye konulu Astana Müzakereleri, terör örgütü PYD-YPG-PKKya karşı operasyonları ve S-400 hava savunma sistemleri konusunda Rusya ile geliştirdiği işbirliği süreci üzerinden bağımsız dış politika refleksi geliştirmektedir.\
\Bu krizde kazanan Türkiye olur\Yaptırım kararının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın BRICS Liderler Zirvesine katıldığı döneme denk gelmesinin düşündürücü olduğuna dikkati çeken Erol, şöyle devam etti:
\Washingtonun temel amacının ekonomik baskı aracılığıyla çok yönlü bir dış politika uygulayan Türkiyeyi yanına çekmek olduğu söylenebilir. Buna karşılık Türkiyenin mevcut dış politika yönelimlerini sürdürmesi, ekonomik baskının artmasına ve yeni yaptırım listelerinin hazırlanmasına sebep olabilir. Her şeye rağmen Türkiyenin ekonomik anlamda bedel ödemeyi göze alması, jeopolitik anlamda avantajlı çıkmasını sağlayacaktır.
Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, ekonomik anlamda ödenecek bedel, Türkiyeyi bağımsızlaştıracak ve özgürleştirecektir. Bu sebeple bağımsızlıkçı ve milli bir devlet refleksiyle şekillenen mevcut dış politika anlayışının aynı şekilde sürdürülmesi gerekmektedir. Diğer taraftan Washington, Türkiye gibi bölgede stratejik bir konuma sahip ülkeyi kaybetmeyi göze alamayacağından bu sorunu daha fazla sürdürmek istemeyecektir. Bu sebeple krizin ikili ilişkilere daha fazla zarar vermeden aşılabileceğini düşünüyorum.\
ABD yaptırımlarının hukuki dayanağı yok\ANKASAM Uluslararası Hukuk Uzmanı Olimjon Sobir, bireysel boyuttaki yaptırımların devlet düzeyindeki ekonomik yaptırımlara dönüşme ihtimalinin çok düşük olduğunu savundu.
Türkiye için özel hazırlanmış bir yaptırım paketinin varlığına dair herhangi bir resmi açıklamanın olmadığını aktaran Sobir, \Türk şirketler ve kişilerden oluşan bir ekonomik yaptırım listesi hazırlandığına dair ortaya atılan iddia Bloomberg ajansının kendi kaynaklarına dayandırdığı bir haber olup resmi olarak doğrulanmamıştır. Twitter hesabından yaptığı açıklamada ise Mike Pence, Papaz Andrew Brunson serbest bırakılana kadar genel olarak sert ekonomik yaptırımların uygulanacağını söylemiş; fakat bir yaptırım listesinin hazırlandığından bahsetmemiştir.\ dedi.
Olimjon Sobir, ABDnin iki Türk bakana karşı uyguladığı tek taraflı yaptırımların ise hukuki açıdan bir hiçbir dayanağı olmadığını belirtti.
Sobir şunları kaydetti:
\Ancak uluslararası hukukta bireysel nitelikteki tek taraflı yaptırımlara karşı alınabilecek önlemler açısından bağlayıcı normlar mevcut değildir. Dolayısıyla bakanlara uygulanan yaptırımlar karşısında, Türkiyenin uluslararası hukuku kullanmasını sağlayan bir mekanizma bulunmamaktadır. Ancak bireysel yaptırımların ekonomik boyutlara taşınması ve ticari ilişkilerin etkilenmesi halinde Türkiye, ABD ile birlikte üye olduğu Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda uyuşmazlıkları çözme mekanizmalarına başvurabilir.\
\Türkiyeye Rus modeli yaptırım\ANKASAM Avrasya Çalışmaları Masası Başkanı Dr. Dinmuhammed Ametbek de ABDnin Rusya, İran, Çin, Kuzey Kore ve son olarak Türkiyeye yönelik yaptırım kararını Magnitsky Yasası adlı bir yasaya dayandırdığı bilgisini paylaştı.
Bu yasanın 2009 yılında Rusyada 230 milyon dolarlık bir yolsuzluk dosyasını inceleyen Rus vergi uzmanı Sergei Magnitskynin hapishanedeyken şüpheli bir biçimde hayatını kaybetmesi üzerine hazırlandığını hatırlatarak şu bilgileri verdi:
\Magnitsky Yasası, ABDnin insan hakları ihlallerinde bulunduğunu iddia ettiği ülkelerin yetkililerine yaptırım uygulamasının önünü açmaktadır. Söz konusu yasa, ABDye dünyanın herhangi bir yerinde, yolsuzluk veya insan hakları ihlallerine karıştığını öne sürdüğü kişi, şirket ve diğer kurumlara karşı karar alma olanağı tanımaktadır. Yasa uyarınca bugüne kadar Rusyadan 100ün üzerinde gerçek veya tüzel kişi yaptırım listesine alınmıştır. Bundan ötürü Türk bakanlara uygulanan yaptırım Rusya modeli olarak tanımlanmaktadır.
\Rusya yaptırım kararını memnuniyetle karşıladı\Rus dış politika uzmanlarında, ABDnin Türkiyeye yönelik yaptırım kararının Ankara-Moskova eksenini güçlendireceğine dair bir kanaat oluştuğunu anlatan Dr. Ametbek, Rus Ortadoğu Uzmanı Stanislav Tarasov, ABD yaptırımlarının Türkiye, Rusya ve İranın aralarındaki işbirliğini daha da güçlendirecek. değerlendirmesinde bulundu.
Ametbek, şöyle devam etti:
\Rusyanın ABDnin müttefiki Türkiyeye yaptırım uygulanmasını memnuniyetle karşıladığı gözlemlenmektedir. Rus basınında çıkan makalelere bakıldığında, ABD-Türkiye gerginliği, NATOnun içindeki büyük bir çatlak olarak yorumlanmaktadır. Dolayısıyla Ruslar, NATOnun eski Sovyet ülkeleri nezdindeki çekiciliğini kaybedeceğine dikkat çekmektedir. Sonuç itibarıyla ABDnin Türkiyeyi hedef olarak göstermesi Ankaranın Moskovaya bağımlılığını artırmakta ve Rusyanın elini güçlendirmektedir.\