Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
İNSAMER Araştırmacısı Ecrin Çebi'nin "Keşmir Raporu: Tarihî Süreç ve Bölgeye Dair Çözüm Önerileri" adlı raporu dikkatinize sunuyoruz:
GirişKeşmir sorunu adıyla bilinen mevzu, aslında 1947 yılında yaşanan Hindistan-Pakistan bölünmesinin tamamlanmamış bir parçasıdır. İngiliz sömürge dönemi zayiatlarından biri olarak bugüne kadar birçok insanın hayatına mal olan bu sorun, son kertede günümüzün iki nükleer gücü Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışmalarının merkezi haline gelmiştir. Bölünme sonrası gelişen olaylarla coğrafi bir konuya ve toprak bütünlüğü meselesine indirgenen bölgedeki problem sebebiyle halkın kendi kaderini tayin süreci gölgede bırakılmış ve uluslararası kamuoyu tarafından başka bölgelerde ısrarla savunulan bu hak, Keşmirde âdeta unutulmuştur.
1947deki Hindistan-Pakistan ayrışmasından sonra Müslüman ulus temelli kurulmuş olan Pakistana dâhil olma taleplerini dile getiren Keşmirlilerin bu tercihleri Hindistan tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Dahası, Hindistanın bölge insanını bir nevi zorla alıkoyması, zaman içinde uluslararası siyasetin de etkisiyle çok farklı boyutlar kazanmıştır. Aynı yıllarda dünyanın hızla Soğuk Savaş rüzgârında savrulması ve oluşan iki kutuplu düzen, Keşmirdeki sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmüştür. Küresel siyasi sistemde yaşananların yanı sıra bölgesel gelişmeler de Hindistan ile Pakistan arasındaki ihtilafı âdeta bölgesel bir varoluş mücadelesine dönüştürmüştür.
Bu çalışmanın ilk bölümünde bölgenin halen çözüme kavuşmamış olan statüsünü anlamak amacıyla Keşmirin coğrafi ve kültürel yapısı irdelenmiştir. Buradaki coğrafi ve kültürel yapıyı anlamak için de hâlihazırda Çin, Hindistan ve Pakistan arasında bölünmüş olan Keşmir coğrafyasının tarihsel oluşum sürecine kısaca değinilmiştir. Zira Keşmir siyasi coğrafyasını ve demografisini kavramak, çalışmanın üçüncü bölümünde ele alınacak olan Keşmire yönelik geliştirilmiş çözüm planlarını anlayabilmek açısından oldukça önemlidir.
Çalışmanın ikinci bölümünde Hindistan-Pakistan ayrışmasından sonra Keşmirin bu iki ülke arasında bir “ihtilaf” konusu haline gelme süreci işlenmiştir. Üçüncü ve son bölümde, yukarıda zikredildiği üzere, Hindistan-Pakistan ayrışmasını müteakip bir kriz alanı haline gelen coğrafyaya dair 1948lerden günümüze kadar taraflara sunulan yahut taraflar tarafından sunulan belli başlı çözüm önerileri ve planlar ortaya konulacaktır.
Demografi ve Siyasi CoğrafyaKeşmir olarak isimlendirilen coğrafya günümüzde üç ülke arasında parçalanmış bir görünüm sergilemektedir. Dolayısı ile Keşmirin coğrafyasını ve demografik yapısını anlayabilmek için bu üç parçanın her birini ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Bu üç parça, bölgenin üç ülkesi -Hindistan, Pakistan ve Çin- arasında dağılmış olan beş farklı idari birimi ilgilendirmektedir:
Cammu, Ladak ve Keşmir Vadisi (Hindistan tarafında kalan bölge) Azad Keşmir (Pakistan tarafında kalan bölge) Gilgit-Baltistan (Pakistan tarafında kalan bölge/Kuzey Bölgeleri) Aksai Çin (Çin tarafında kalan bölge) Şaksgam Vadisi (Pakistan ve Çin arasında bölünmüş olan bölge)Bugün şiddet olaylarının ve sıkıntının en yoğun yaşandığı bölge, Hindistan kontrolündeki Cammu ve Keşmirde bulunan “Keşmir Vadisi”dir. Bu vadi genel olarak Cammu ve Keşmirin %10unu teşkil etmektedir. Bununla birlikte tüm Cammu ve Keşmir eyaletindeki nüfusun yarısı burada yaşamaktadır. Vadi, aynı zamanda bütün eyaletin gelirlerinin de kaynağıdır.1
“Cammu ve Keşmir” isimlendirmesi 1947 yılındaki bölünmeden önce, Pakistan ve Çin tarafında kalan bölgeler de dâhil tüm siyasi coğrafyanın adıydı; hâlihazırda ise sadece Hindistan tarafında kalan bölgeyi ifade etmektedir.
Hindistan Tarafında Kalan Bölge: Cammu ve Keşmir Keşmir VadisiEyaletin yazlık başkenti olan Srinagar, Keşmir Vadisindedir. Bölgenin nüfusu 2011 rakamlarına göre 7 milyon civarındadır. Keşmir Vadisinde Keşmirce konuşan Müslümanlar ve Keşmirli Panditler yaşamaktadır. Panditler dinî inanış olarak Hindu olsalar da kültürel anlamda Hindistan Hindularından daha ziyade bölgedeki Müslümanlara benzemektedirler. Keşmir İdari Bölgesi içerisinde Müslümanların en yoğun yaşadığı yer Keşmir Vadisidir. Buradaki nüfusun neredeyse tamamına yakını (%97-98) Müslümandır. Daha çok dağlık kesimlerde göçebe bir yaşam süren ve farklı dil ve kültüre sahip Müslüman Gujjarlar ve Bakarwallar da bu bölgede yaşamaktadır.
Cammu bölgesi2011 sayımına göre nüfusu yaklaşık 5,5 milyon olan Cammu bölgesinin %62si Hindu, %36sı Müslüman, kalanı ise genel olarak Sihtir. Bölgedeki toplulukların yerleşiminde dine göre bir ayrışma vardır. Cammu, parçalanmadan önceki tarihî süreçte eyaletin yönetimini elinde tutan Dogra Hanedanlığının merkeziydi. Günümüzde Cammu, Kathua, Samba ve Udhampurda yoğunlaşan Hindu nüfus etnik köken olarak “Dogra”dır. Buralar Sih nüfusun da yoğun olduğu yerlerdir. Azad Keşmir tarafında kalan Kotli ve Mirpur şehirlerinden buraya göç eden Hindular ise Keşmir Panditleri ve Pencabi Hinduları olup her bir topluluk ayrı karakteristiklere sahiptir. Bölgede Dogralar çoğunlukta olduğundan Dogrice burada en yoğun konuşulan dildir. Sihlerin birçoğu 1947 sonrasında Pakistan tarafındaki Keşmirden, Muzafferabaddan ve yine Pakistan tarafında kalan Ponçtan buralara göç etmiştir. Cammuda yaşayan ve Müslüman olan diğer etnik gruplar ise genel olarak Dogra, Gujjar ve Bakarwali olup Keşmir Vadisindeki Müslümanlardan kültürel olarak farklıdır.
LadakLadak, coğrafi olarak Cammudan ve Keşmir Vadisinden çok daha geniş topraklara sahip olsa da bölgenin nüfusu yaklaşık olarak 275.000 civarındadır. Burada yaşayanlar demografik ve kültürel olarak diğer bölgelerden oldukça farklı özelliktedir. Ladak nüfusunun çoğunluğu Budist iken burada yaşayan Müslüman nüfus ise genellikle Şiidir.
Pakistan Tarafında Kalan Bölüm: Azad KeşmirPakistan tarafında kalan ve “Özgür Keşmir” anlamında Azad Keşmir olarak bilinen bölgenin nüfusu yaklaşık 4 milyondur. Buradaki halkın neredeyse tamamı Müslüman olsa da etnik yapı oldukça çeşitlidir. Azad Keşmirliler kültürel olarak Keşmir Vadisindeki Müslümanlardan da farklıdır. Buradaki Müslümanlar genel olarak Pencabidir. Azad Keşmirin kuzeyindeki Müslümanlar Sünni, Caferi Şii ve İsmaili Şiidir. Nüfusun yoğunlaştığı güneyde konuşulan dil çoğunlukla Dogri ya da Pencabidir. Bölgede Keşmirce konuşan Müslümanlar ise daha çok Neelam ve Leepa vadilerinde yoğunlaşmaktadır.
Gilgit-BaltistanÖnceleri Kuzey Bölgeleri (Northern Areas) olarak bilinen bu bölge, güneyde Azad Keşmir, batıda Hayber Pahtunhva, batı ve kuzeybatıda Doğu Türkistan ve güneybatıda ise Hindistan tarafındaki Keşmir ile sınırdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 1947 kararıyla bölge Keşmirin bir parçası olarak ilan edilmiştir. 1970e kadar Kuzey Bölgeleri olarak anılan bölge, Gilgit-Baltistanın Pakistana katılmasından sonra kısa bir süreliğine Azad Keşmir idaresi altında kalmıştır. 1949 yılında Azad Keşmir yönetimi Karaçi Anlaşmasıyla Giltgit-Baltistan idaresini federal hükümete devretmiştir. Bu anlaşma, Azad Keşmir ve Pakistan hükümetleri açısından iki yapının birbiriyle ilişkisini düzenleyen bir anlaşmadır.
Gilgit-Baltistan bölgesinin batısında Tibet menşeili Budist topluluklarla Müslümanlar yaşamaktadır. Gilgit şehirleri ve çevreleyen vadilerde Şii topluluklar yoğunlaşırken Gilgitin kuzeyi ve Ghizer bölgesinde İsmaililer yoğundur. Sünniler ise güneybatıda Chila ve Astorede çoğunluktadır. Baltistan ve Gilgit bölgelerindeki Müslümanlar kültürel olarak Keşmir Vadisindeki Müslümanlardan oldukça farklıdır.2
Aksai ÇinÇin ve Hindistan arasındaki problemli bölgedir. Çin tarafından Hotan İdari Bölgesinin bir parçası olarak yönetilmektedir. Hindistan ise bölgenin Ladakın bir parçası olduğu iddiasındadır. Çin ve Hindistan bu anlaşmazlık sebebiyle 1962de küçük çaplı bir savaşa girişmiş ve Hindistan bu savaşı kaybetmiştir. İki ülke arasındaki anlaşmazlık bugüne kadar devam etse de bölgede sıcak çatışmaya yol açacak bir gerilim söz konusu değildir.
Şaksgam Vadisi-GeçidiBu bölge Çin Halk Cumhuriyeti idaresi altında, Sincan Otonom Bölgesindeki Kaşgar eyaleti Kargilik ve Taxkorgan Tacik Otonom İdari Bölgelerinin bir parçası olarak yönetilmektedir. Pakistan bölge üzerinde 1963e kadar hak iddia etmiş, ancak iki ülke arasında aynı yıl varılan anlaşma sonucu bölge Çine verilmiştir. Öte yandan Cammu ve Keşmir eyaletinin bir parçası olduğu gerekçesiyle Hindistan halen bölge üzerinde hak iddia etmeye devam etmektedir.
Keşmir Probleminin Tarihî SüreciBu coğrafya tarih boyunca birçok farklı prenslik, hanlık ve hanedanlığın hüküm sürdüğü bir yer olmuştur. Bugün Çin, Pakistan ve Hindistan sınırları arasında kalmış olan Cammu ve Keşmirin siyasi sınırları ise 1846da oluşmuştur.
1819da Pencapta hüküm süren Sih yönetiminin bölgedeki Afgan yönetimini Keşmirden çıkarmasıyla bölgeyle ilgili günümüze kadar sürecek olan siyasi çekişme başlamıştır. Sihlerin bölgeyi Afgan yönetiminden almasında ise Dograların büyük desteği olmuştur. Bir yıl sonra Sih yönetimi, Keşmir bölgesinin yönetimini desteklerinden dolayı yerel Dogra Hanedanına bırakarak onu Cammu eyaletinin racası, yani prensi ilan etmiş, prensin kardeşini de Ponç bölgesinin tımarı olarak tayin etmiştir. Cammudan farklı bir bölge olan Ponçta halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar, Dogra yönetimini kabullenmemiş, bu durum 1830larda patlak veren ve Dogra ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılan isyanlarla daha da ciddi bir boyut kazanmıştır.3
Bu süreçte Gulab Singh isimli Dogra Hanedanı, 1830larda Ladakı, 1840larda ise Baltistanı topraklarına katmıştır. Bölgenin kaderinde önemli bir dönüm noktası olan 1846 yılında ise bu coğrafyadaki ilk İngiliz-Sih savaşı yaşanmıştır. Bu savaşta Gulab Singh, bu kez Sihlere destek vermeyip tarafsız kalmış ve savaşı kazanan İngilizler de Keşmir Vadisini Sihlerin kontrolünden almıştır. İngiliz işgalciler, 16 Mart 1846da gerçekleşen Amritsar Anlaşması ile tarafsız kalmasının ödülü olarak Keşmir Vadisini Gulab Singhe 75.000.000 rupiye (500.000 sterlin) satmıştır.4
Böylece bu anlaşmayla öncesinde bağımsız eyaletler olan Cammu, Keşmir, Ladak, Mirpur, Baltistan, Gilgit, Hunza, Muzafferabad, Nagar ve diğer küçük bölgeler Dogra Hanedanlığının hâkimiyeti altında birleştirilmiştir. Anlaşmada ayrıca İngiliz Doğu Hindistan Şirketi Racasının Dogra Hanedanlığının karşılaşacağı herhangi bir isyan veya zorluk karşında, gerektiğinde askerî yardım göndereceği de belirtilmiştir.5
Bütün bu bölgeleri rızaları dışında Dogra Hanedanlığı altında toplayan bu anlaşma, halkın yoğun tepkisine neden olmuş ve bölgede isyanlar patlak vermeye başlamıştır. Dogra Hanedanı Gulab Singh, isyanlar sebebiyle bölgedeki otoritesini ancak İngiliz askerî yardımıyla iki yılda kurabilmiştir.6
1925 yılına gelindiğinde yine İngilizlerin müdahalesiyle yönetime getirilen başka bir Dogra olan Hari Singh, bölgede giderek yükselen feodalizm karşıtlığına ve yavaş yavaş oluşan Keşmirlilik düşüncesine yönelik sert tedbirler almıştır. Yönetime bu karşı çıkışlar daha çok Müslümanların yoğun olduğu Keşmir Vadisinden yükselmiştir. Bu bölgede nüfusun çoğunluğu Müslüman olsa da burada kurulan üç taburlu birlikten sadece biri Müslümanlardan oluşturulmuştur.
Bu dönemde de Müslümanların yaşam biçimlerine yönelik ciddi kısıtlamalar söz konusu olmuştur. Özellikle bu bölgede büyükbaş hayvan kesimleri ancak eyalet yönetiminden alınan özel izinle mümkün olabilmiştir. Müslümanlar kurban ibadeti olarak yaptıkları kesimler için dahi oldukça yüklü miktarlarda vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. Vadideki Müslümanlar en temel ihtiyaçları için bile ağır vergilere tabi tutulmuştur. Keşmirli çiftçiler hanedan tarafından klan üyelerine verilen topraklarda köle olarak çalıştırılmış, Müslümanlar eğitim imkânlarından ve sivil hizmetlerden hemen hiç faydalandırılmamıştır.7
Keşmir Vadisindeki durum bu şekilde kronikleşirken 1820lerde Sihler tarafından Gulab Singhin kardeşine tımar olarak verilen Ponç eyaleti, İngiliz sömürge idaresinin de desteğiyle 1935-1936da Dogra yönetimindeki Cammu ve Keşmir bünyesine katılmıştır.8 Özerk bir yapısı olan ve o dönem 420.000 olan nüfusunun 380.000i Müslümanlardan oluşan bölgede, Ponç eyaletinin Cammu ve Keşmir eyaletine katılımı büyük bir tepkiyle karşılanmış ve Ponçlular kendilerini asla bu eyaletin tebaası olarak kabul etmemişlerdir. Kültürel ve etnik olarak Keşmir Vadisindeki diğer Müslümanlardan farklı olan Ponç Müslümanları, daha çok Kuzey Bölgeleri olarak anılan coğrafya ile yakınlık içindedir.9
Ponç bölgesindeki Müslümanlar, etnik ve kültürel olarak genellikle Sudhan olarak bilinen Durani Afganlarla benzerdir. Bu halkın bölgede Afgan hâkimiyetinin olduğu 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında buraya geldiği tahmin edilmektedir. Bu yüzden o zamanlar İngiliz Hindistanının kuzeybatı bölgeleri olarak anılan coğrafyanın Hayber, Veziristan ve Afganistanın doğusundaki bölgelerde yaşayan Pathanlarla yakın irtibatı olmuştur. Hasılı Pathanların Dogra yönetiminin Hindistana katılımına yönelik 1947deki kalkışmalarda büyük çapta müdahil oluşunun böyle bir arka planı vardır.10
Keşmir Mücadelesinin DoğuşuKeşmirde Dogra yönetiminin hüküm sürdüğü yıllarda başlayan ihlaller, bölgedeki Müslümanların bugün yaşadığı sıkıntıların kökenini oluşturmaktadır. Dogra kralının satın alınmış bir mülkü haline gelen Keşmirliler, siyasi varlıklarının ve topraklarının başka unsurlarca alınıp satılamayacağına yönelik itirazlarını o yıllardan itibaren dile getirmişlerdir.11
Dogra yönetimi Jagirdari (toprak beyliği) sistemi ile insanların mülklerine el koymuştur. Keşmir Vadisi nüfusunun neredeyse tamamını oluşturan Müslümanlara toprak edinme hakkı tanınmazken, Cammuda yaşayan diğer toplulukların mülk edinme hakları korunmuştur. Bölgede Müslümanların arazilerini yönetime vermesi zorunluluğu getirilmiştir. Birçok kutsal mekân cephane ya da toprak mahsulleri deposu olarak kullanılmıştır. Din değiştirmede de Hinduizm ve İslama geçişlerde ayrılıkçı uygulamalar getirilmiş, Müslüman olan Hinduların birçok hakkı ellerinden alınmıştır.12
Bu sistemde insanlar zorunlu olarak çalıştırılmıştır (örneğin Gilgit ve Ladak gibi bölgelere askerî mühimmat taşımaya zorlanmışlardır). Bu dönemde birçok Müslüman fakirlik ve çalışma şartlarının ağırlığı sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Bu süreçte Müslümanların eyaletin idari birimlerinde görev almalarına da sınırlamalar getirilmiştir.13
1877-1878de meydana gelen büyük kıtlık sonucu vadide birçok insan hayatını kaybetmiştir. Keşmir halkının kıtlığı atlatmak için Pencapa geçme taleplerinin Dogra tarafından reddedilmesi de ölü sayısının artmasına neden olmuştur.14
İngiliz sömürge idaresinin Cammu ve Keşmiri eyalet statüsüyle dolaylı olarak yönettiği bu dönemde bölgedeki halklar iki merkeze, hem İngilizlere hem de eyalet yöneticisine hesap vermek durumunda bırakılmıştır. Bu ikilik, eyalette yaşayanlar üzerindeki baskıyı arttıran başlıca sebeplerinden biridir.15
Eyalette Müslümanlara yönelik devam eden baskı, yıllar içinde etki alanını daha da genişletmiştir. Yasamanın Hindulardan yana düzenlendiği eyalette, örneğin 1934e kadar inek kesimi, cezası ölüm olan bir suç olarak kanunlaşmış, bu tarihten sonra bu kanun hafifletilse de bu durum bir suç olmaya devam etmiştir. Keşmir Panditleri ve Brahminlerin eline bırakılan eyaletin idaresi, yozlaşmış ve Müslümanlara karşı kinli bir idari düzen olarak sürdürülmüştür. 20. yüzyılın başından itibaren eyaletteki Müslümanlar eğitim sisteminde de büyük ölçüde ayrımcılığa uğramıştır. Hindulara ateşli silahlar için ruhsat verilirken, Keşmir Vadisindeki Müslümanlar eyaletin askerî kuvvetlerine dahi alınmamış, orduda bütün üst düzey görevler Dogralar tarafından işgal edilmiştir. Bütün bunların yanı sıra eyalet yönetimi Müslümanların dinî hayatlarına müdahaleden de kaçınmamıştır.16
"Keşmirde Dogra yönetiminin hüküm sürdüğü yıllarda başlayan ihlaller, bölgedeki Müslümanların bugün yaşadığı sıkıntıların kökenini oluşturmaktadır. Dogra kralının satın alınmış bir mülkü haline gelen Keşmirliler, siyasi varlıklarının ve topraklarının başka unsurlarca alınıp satılamayacağına yönelik itirazlarını o yıllardan itibaren dile getirmişlerdir."
Dogra yönetiminin baskıcı uygulamalarını Hindistan sömürge idaresiyle eşleştirmeye başlayan halkın idareye karşı nefreti gün geçtikçe daha da artmıştır. Bunun üzerine İngiliz sömürge idaresi 1889da eyalet işlerine müdahil olmaya ve Dogra yönetiminin kamu işlerinden el çektirilmesine karar vermiştir. 1905e kadar yapılan düzenlemeler sonrası eyaletteki durumun iyileştirilmesi süreci 1922ye kadar tamamlanmıştır.17 Ancak İngilizlerin eyalet işlerine müdahalesi ve yapılan reformlara rağmen Müslümanların yaşadığı zorluklar devam etmiştir. Bir süre sonra da (1925te) eyalet tekrar Dogra yönetimine devredilmiştir.18
1931e gelindiğinde eyaletteki resmî görevlerde çalışan Müslümanların oranı ancak %15tir.19 Bu dönemde Keşmir coğrafyasındaki Müslümanlar birtakım oluşumlara giderek haklarını dillendirmeye başlamıştır. Müslüman Gençler Kuruluşu(Young Mens Muslim Association) 1909 yılı başlarında Dogra yönetiminin haksız uygulamalarına karşı oluşturulan önemli bir platformdur.20 Bu platform ileriki yıllarda Cammuda Pencap kökenli Chaudhry Ğulam Abbas tarafından tekrar organize edilmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra Cammuda avukatlığa başlayan Abbas, bölgede hâkim yardımcılığı görevi için sunulan teklifi, Dogra yönetimi altında hizmet etmeyeceğini ifade ederek reddetmiştir.21 Ğulam Abbas, Müslüman Gençler Kuruluşu bünyesinde Dogra yönetiminin haksızlıklarına yönelik büyük gösteriler organize etmiştir.
Bu süreçte eğitim için bölge dışına çıkan birçok Müslüman genç 1930larla birlikte geri dönmeye başlamıştır. Aligarh Müslüman Üniversitesini bitiren genç mezunlar arasından bir grup Okuma Odası Cemiyeti (Reading Room Party) adında bir okuma faaliyeti başlatmıştır.22
Dogra yönetiminin Keşmirdeki ilk kanlı bastırması ise, bugün Keşmirlilerce halen “Şehitler Günü” olarak anılan 31 Temmuz 1931de yaşanmıştır. Okuma Odası Cemiyeti bu tarihten sonra ilk olarak 1932de teşekkül eden siyasi bir oluşum olan Tüm Cammu ve Keşmir Müslümanlar Konferansı (All Jammu and Kasmir Muslim Conference) adlı yapıyı kurmuştur.23 Bu yapıya Okuma Odası Cemiyetinin başkanlarından Şeyh Abdullah liderlik yapmıştır. Şeyh Abdullahın önayak olduğu bu parti, amaçlarını kısaca şu şekilde ortaya koymuştur:
Cammu ve Keşmir Müslümanlarının örgütlenmesini sağlamak Müslümanların birliğini sağlamak ve bunu güçlendirmek Cammu ve Keşmir Müslümanlarının siyasi haklarını korumak Cammu ve Keşmir Müslümanlarının ahlaki, ilmî, kültürel ve ekonomik dönüşümü ve ilerlemesi için mücadele vermek.24
Tüm Cammu ve Keşmir Müslümanlar Konferansı ayrıca Şeyh Abdullah nezdinde Cammu ve Keşmirin Dogra yönetiminden çıkıp doğrudan İngiliz Hindistanı idaresine bağlanmasını da savunmuştur. 1932-1939 arasında bu isimle faaliyet gösteren yapı, sonradan birtakım değişikliklere gitmiştir. Bu tarihten sonra ismi Tüm Cammu ve Keşmir Ulusal Konferansı (All Jammu and Kashmir National Conference) olarak değiştirilen oluşumun lideri Şeyh Abdullah, Nehru ile ilişkilerini de geliştirmeye başlamıştır. Ancak bu durum bir süre sonra Chaudhry Ğulamın yapıdan çekilmesine sebep olmuştur. İngiliz Hindistanındaki Müslüman Birliği (Muslim League) ve Kongre Partisi (Congress Party) arasındaki bölünme üzerine oluşan anlaşmazlık ve Pakistan fikrinin somutlaşması sonrasında Tüm Cammu ve Keşmir Ulusal Konferansı Keşmirde etkisini kaybetmeye başlamıştır. Öte yandan Chaudhry Ğulam liderliğinde Tüm Cammu ve Keşmir Müslüman Konferansı tekrar canlandırılmaya başlanmıştır. Oluşum, 19 Temmuz 1947de Keşmirin Pakistana katılımı ile ilgili talebini dile getirmiştir.25 Hasılı bu konuda Chaudhry Ğulamın Müslüman Konferansı, Şeyh Abdullahın Ulusal Konferansı ile ayrı bir tutum sergilemiştir.26
Bölünmeye yakın önemli süreçlerden biri de 1946daki Keşmiri Terk Et (Quit Kashmir) hareketi ve sonrasında yaşanan gelişmelerdir. Şeyh Abdullah tarafından başlatılan bu hareket Keşmir Vadisinin yüzyıl önceki (1846daki) satışının yasal olmadığını ve Dogra Hanedanının vadiyi derhâl terk etmesi gerektiğini savunuyordu. Quit Keşmir hareketinin yükselişiyle başlayan gerginlik, Dogra yönetimi tarafından oldukça kanlı bir şekilde bastırılmış ve hareketin lideri Şeyh Abdullah ve arkadaşları tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Maharacanın bu hareketin etkisini azaltmak üzere başlattığı bazı girişimler ve Müslüman Konferansının kurucu meclis seçimlerine girerek üye çıkarmasıyla Keşmirli siyasilerin Hindistan ve Pakistana katılım konusundaki görüş ayrılıkları da başlamıştır.
25 Ağustos 1947de Pakistan ismiyle kurulan yeni ülke, Müslüman çoğunlukla; Hindistan olarak kalan bölge ise, bölgedeki diğer yapı ve prensliklerle birleşerek bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Bu dönemde Hint alt kıtasında İngiliz sömürge idaresine doğrudan bağlı olmayan yaklaşık 600 prenslik bulunmaktaydı. İngiliz yönetimi bu prensliklere coğrafi yakınlık ya da tebaalarının tercihine göre bu iki devletten birine katılma şartı koşmuştur. Bu süreçte üç prenslikte katılım konusunda problem yaşanmıştır. Bunlar Hindu çoğunluk ve Müslüman yöneticilerin olduğu Haydarabad ve Cunagarh ile Hindu yönetici ve Müslüman çoğunluğun yaşadığı Keşmirdi.27
"Maharacanın Hindistana sığınıp bağımsızlık için zaman kazanma düşüncesiyle hareket etmesi, eyaletin bugünlere kadar yaşadığı problemlerin kökenini oluşturmuştur."
Haydarabad ve Cunagarh prenslikleri yöneticilerinin Pakistana katılma yönünde bir eğilim göstermesi üzerine, Hindistan bu duruma müdahale etmiş ve bu iki bölgeyi birliğe katmıştır.28 1941 nüfus sayımına göre %77si Müslümanlardan oluşan Cammu ve Keşmir halkı ise Hindistana katılmak istememiştir.29 Bunun üzerine Ponç eyaletinde protestolar baş göstermiş ve Maharacanın askerî güçleri 27 Ağustosta bölgedeki gösterileri kanlı bir şekilde bastırmıştır. Ne Hindistana ne de Pakistana katılmak isteyen Cammu ve Keşmir Maharacasının asıl amacı bağımsız bir devlet olmaktı, ancak olayların patlak vermesiyle Maharacanın Hindistana sığınıp bağımsızlık için zaman kazanma düşüncesiyle hareket etmesi, eyaletin bugünlere kadar yaşadığı problemlerin kökenini oluşturmuştur.
Bölgedeki belirsizlikten beslenen gerginlik sonucu yaşanan olayların ardından 24 Ekimde Ğulam Abbas, Hayber ve Veziristan bölgelerinden ve Gilgitten gelen kabileler yardımıyla bugün Pakistan tarafında kalan toprak parçasını alıp Azad Keşmiri ilan etmiştir. Ardından kendisinden yardım isteyen Keşmirlilere destek için Azad Keşmir güçleri ve Kuzey Bölgeleri kabile şefleri bir araya gelerek Srinagara doğru ilerlemiştir. Maharaca Srinagardan kaçarak Cammuya geçmiş ve Hindistandan kendisine yardım etmesini istemiştir. Hindistan hükümeti de Maharacayı koruma karşılığında Cammu ve Keşmirin Hindistana ilhakını talep etmiştir. Bu gelişmelerin ardından, 26 Ekim 1947de Hindistan, Cammu ve Keşmirin Hindistanın bir parçası olduğunu ilan etmiştir. 27 Ekim sabahı Hindistan birliklerinin Srinagar havaalanına inmesinden sonra yapılan açıklamada, 26 Ekimde Maharacanın Cammu ve Keşmirin Hindistana ilhakı belgesini imzaladığı duyurulmuş, bölgeye asker gönderme yetkisi de bu ilhak anlaşmasına dayandırılmıştır.30 Bu tarihte meydana gelen savaş, Pakistan ve Hindistanın bölgeye dair ilk savaşı olmuştur.
Dönemin Hindistan genel valisi olan İngiliz Lord Mountbatten 27 Ekim 1947de Keşmir Maharacasının yazdığı mektuba verdiği cevapta, ondan Hindistana katılmasını istemiştir. Ancak bu katılımın Keşmirin “Pakistanda bulunan silahlı kabile güçlerinden temizlendikten sonra halkın talebi doğrultusunda olması gerektiği” de ifade edilmiştir. Bu görüşe dönemin Hindistan başbakanı Nehru da destek vermiştir.31
Bütün bu gelişmeler ve Müslümanların devam eden protestoları üzerine Kasım 1947de Pakistan genel valisi Muhammed Ali Cinnah, Hindistan genel valisi Lord Mountbatten ile bir görüşme yapmıştır. Görüşmede ateşkes önererek bütün dış güçlerin ülkeden çekilmesini teklif eden Cinnah, bölgede Hindistan ve Pakistanın ortak gözetiminde bir plebisit32 yapılmasını da teklif etmiştir. Cinnahın teklifini reddeden Hindistan, Keşmirli direnişçiler ve Pakistanlı aşiretlere karşı ilerleme kaydetmiştir.
Pakistan için çok önemli ve güçlü bir sembolik değeri olan Keşmir, Pakistanın kuruluşunda temellendiği “Müslüman toplumu” ideali ve fikrinin en önemli parçasıydı. Bu bağlamda Maharacanın verdiği karar, yeni “Müslüman ulus”un reddedilmesi olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca Pakistan, Maharacanın Hindistana katılımındaki yasa dışılıklara işaret ederek bu durumun kabul edilemez olduğunu dört temel gerekçeyle ortaya koymuştur: Bunlardan birincisi prensliklerin bu iki yapıya katılım aşamasında katılım belgelerini imzalamadan önce başvurdukları Askıda Kalma Anlaşmasıdır (Standstill Agreement).
Bu anlaşma, yeni bağımsız Hindistan ve Pakistan ile İngiliz Hint İmparatorluğunun prenslikleri arasında bu iki yapıdan birine entegrasyonunu yasallaştıran Katılım Belgesi (the Instrument of Accession)33 öncesi imzalanan bir anlaşmadır. Anlaşma Hindistan ya da Pakistan dominyonu ile söz konusu prenslik arasında iki taraflı bir belgeydi. Bağımsızlık ve bölünmede yeni düzenlemeler tamamlanıncaya kadar geçmişte Britanya Krallığı ve Prenslik arasında var olan idari düzenlemelerin imzacı devlet Pakistan ya da Hindistan ile prenslikler arasında aynen devamını içermekteydi. Pakistan, Cammu ve Keşmirle bu anlaşmayı imzalarken Hindistan bu sürece dair daha fazla görüşme yapmayı talep etmiş ve Askıda Kalma Anlaşmasını henüz imzalamamıştı. İşte bu sürece binaen de Pakistan, eyaletin Hindistana entegrasyonu gibi bir durumun geçerli ve yasal olmadığını iddia etmiştir.
Entegrasyona engel olan bir diğer husus ise, 26-27 Ekim 1947 tarihi itibarıyla Maharacanın kendi halkı tarafından reddedilen biri olarak böyle bir kararı verme yetkisinin olmayışıdır. Çünkü 26 Ekimde alınan bu karar sonrası Maharaca, Gilgit bölgesi ve Ponçta kontrolü kaybetmiş, bu süreçte de yeni bir eyalet hüviyetini kazanan Azad Keşmir kuruluşunu ilan etmiştir. Bu durumda sadece Cammu ve Ladakta söz sahibi olan Maharacanın bu kararının bir geçerliliği bulunmamaktadır. Bu noktada Cunagarh bölgesi, yöneticinin tebaa tarafından kabul edilmeyerek kendi karar mekanizmasını işletmesi durumuna en iyi örnektir. Pakistana katılmak isteyen Cunagarhın Müslüman hükümdarı, Hindu tebaa tarafından reddedilmiş ve bu prenslik Hindistana dâhil olmuştur. Ne var ki aynı hak Keşmirlilere bugüne kadar hâlâ tanınmamıştır.34
Ayrıca şartlı bir belge olan Katılım Belgesine göre, halkın sürece yönelik bir itirazı veya bir yorumu olması durumunda -diğer iki prenslikte olduğu gibi- devreye girilerek mevcut süreç iptal edilebilmekteydi. İşte bu koşullar gereği Keşmirde de bu entegrasyon anlaşmasının iptal edilmesi gerekmekteydi.
Son olarak Pakistan; Cammu ve Keşmirle ilgili Hindistanın tutumunun Mountbattenın genel valiliğinden itibaren “aldatma ve sahtekârlık” üzerinden ilerlediğini ve eyaletin yarısından fazlasını güçle ele geçirdiğini açıklamıştır. Yaşanan bu süreçte de Hindistan tarafında konumlanan İngiltere, Pakistan nezdinde büyük bir güven kaybına uğramıştır.35
BMnin Rolü ve İşgal SüreciKeşmir konusundaki pozisyonu sadece tavsiye ve telkinlerde bulunmak olan BM, buradaki sorunun çözümüne yönelik herhangi bir yetki kullanmamıştır. BMnin neredeyse ilk gündem maddelerinden biri olan Keşmir konusuna dair BMGKda 1948 ve 1965 arasında 23 karar çıkmıştır. 1965te BMGKda alınan karar üzerine Hindistanın oturumu terk etmesi ardından çıkarılan ilk karar ise 21 Aralık 1971deki “Resolution 307”dir. Bu karar da Pakistan ve Hindistanın Simla Anlaşmasında belirlenen ateşkes hattına saygı duyulmasına dairdir.36
Oysaki Keşmir konusu BMGKya ilk kez Azad Keşmir ve Kuzey Bölgelerinden gelen grupların bölgede ilerleme kaydetmeleri üzerine Hindistan tarafından taşınmıştır. Hindistanın 1 Ocak 1948de konuyu BMye VI. Bölümün 35. Maddesi başlığı altında getirmesi, Hindistanın bu meseleyi bir anlaşmazlık olarak gördüğünün ve “ihtilaf”ın uzlaşma aracılığıyla aşılması görüşünü kabul ettiğinin bir kanıtıdır. Kaldı ki Hindistan, BMye taşıdığı bu konuyu, bugün iddia ettiği çerçevede, yani Pakistanın Keşmir topraklarına müdahale ettiği iddiasıyla “saldırganlık yasaları” olan BM VII. Bölümü çerçevesinde de gündeme getirebilirdi. Ancak Hindistan bu hamlesiyle Keşmir konusunun bir anlaşmazlık olduğu ve Katılım Belgesinin Keşmiri henüz Hindistanın bir parçası olarak teyit etmediği doğrultusunda bir tavır sergilemiş olsa da uygulamada güç kullanarak bölgeyi Hindistan içinde tutma yoluna gitmiştir.37
Hindistanın BMye başvurusu ile birlikte BMGK Keşmir mevzusunda BM Hindistan ve Pakistan Komisyonunu (United Nations Comission for India and Pakistan/UNCIP) kurmuştur. Bu komisyonun amacı bölgede barışı tesis etmek ve 21 Nisan 1948de alınan BMGK kararı çerçevesinde plebisit uygulanması için gerekli koşulları hazırlamaktır. Bu koşullar üç adımda tanımlanmıştır. İlk adım olarak Pakistanın Keşmirden bütün unsurlarını çekmesi, ikinci adım olarak Hindistanın bölgeden bütün güçlerini çekmesi, üçüncü ve son adım olarak da Hindistanın BM tarafından görevlendirilen plebisit yönetimine yetki vererek burada özgür ve tarafsız bir seçim gerçekleştirilmesiydi. Bu kararlar Pakistan ve Hindistan tarafından farklı boyutlarda eleştirilmiş ve bir sonuca varılamamıştır.
Keşmir, 1 Ocak 1949 tarihi itibarıyla BM tarafından belirlenen Kontrol Hattı (Line of Control/LoC) ile Hindistan ve Pakistan arasında bölünmüştür.38 5 Mart 1949da UNCIP tarafından yayımlanan kararda, “Cammu ve Keşmir eyaletinin Hindistan ya da Pakistana katılımı sorunu, yapılacak tarafsız bir plebisit ile demokratik metotla çözülecektir.” denilmiştir. Bu gelişmeler ardından 1950de Hindistan bir yandan Keşmirde plebisite uyma kararını resmî olarak açıklarken bir yandan da bölgenin ilhakı yolunda birtakım adımlar atmaya devam etmiştir.
"Keşmir konusundaki pozisyonu sadece tavsiye ve telkinlerde bulunmak olan BM, buradaki sorunun çözümüne yönelik herhangi bir yetki kullanmamıştır. BMnin neredeyse ilk gündem maddelerinden biri olan Keşmir konusuna dair BMGKda 1948 ve 1965 arasında 23 karar çıkmıştır."
Bu çerçevede Hindistan merkezî yönetimi 1951de eyalette bir Kurucu Meclis (Constituent Assembly) oluşturarak Cammu ve Keşmirin gelecekte Hindistana bağlanması sürecini hazırlayan hamlesini yapmış ve bu sayede plebisit kararını baypas etmiştir.39 Hindistan 1951 yılında BMnin finanse ettiği plebisit yerine, Kontrol Hattının kendi sınırları içinde kalan kısmında kendisi bir seçim düzenlemiştir.40
Hindistanın plebisiti engellemek üzere giriştiği bu sürece, 1953te Cammu ve Keşmirin özerk bir yapı olması düşüncesinde olan Şeyh Abdullah karşı çıkmış ve BMnin plebisit kararının derhâl uygulanmasını istemiştir. Şeyh Abdullah, Maharaca Gulab Singh gibi Cammu ve Keşmirin iki ülkeye de katılmayarak bağımsız olması gerektiğini savunuyordu.
Ekim 1956ya gelindiğinde ise kurulan bu sözde eyalet meclisi Keşmirin Hindistanın parçası olduğu kararını kabul etmiştir. Bu gelişmenin hemen ardından BMGK böyle bir kararın ancak yapılacak plebisit sonucu Keşmirlilerce verilebileceğine dair ilgili hükmünü açıklamıştır. Bunun üzerine Hindistan Keşmirin çoktan kendi parçası olduğunu ve plebisite gerek kalmadığını ileri sürmüştür.41
Bu gelişmeler karşısında Şeyh Abdullahın devam eden çıkışları, 9 Ağustosta başbakanlık görevinden alınarak 1958e kadar hapis yatmasına sebep olmuştur. Nisan 1959da Hindistan vatandaşlarının Keşmire özel izinle girmelerine dair olan kanun kaldırılmıştır. Ekim 1959da Hindistan Ulusal Seçim Komisyonu, yargı yetkisini Keşmirde uygulama kararı almış ve Keşmir Yüksek Mahkemesi de Hindistandaki diğer yüksek mahkemelerle eşitlenmiştir. Bu gelişmelere yönelik itirazlar BMGKya getirilmiş fakat söz konusu itirazlar 1950lerle birlikte Hindistanın ilişkilerini sıkılaştırdığı Sovyetler Birliği tarafından veto edilmiştir.42
1963-1964 arasında Hindistan yönetimi Keşmiri yasal olarak topraklarına ilhak edebilmek için anayasal bir düzenlemeye gitmiştir. Bu durumu engellemeye yönelik her türlü muhalefet ya şiddet kullanılarak ya da hapisle cezalandırılmıştır. Nitekim Ekim 1963te Keşmirin o dönemki başbakanı Bahşi Ğulam Muhammed eyalet anayasasında birtakım değişiklikler ilan etmiş ve bu değişiklikler Şubat 1964te yürürlüğe girmiştir. Bu değişikliklerle Cammu ve Keşmir, Hindistan Birliği içerisindeki diğer eyaletlerle eşit konuma getirilmiştir. Böylece Keşmirin 370. Maddeyle belirlenmiş olan özel statüsü de ortadan kalkmıştır.43
Pakistan, Keşmir konusunda hukuk çerçevesinde BMnin verdiği kararlara uymayı savunurken Hindistan, bugüne kadar Pakistan askerlerinin bölgeden çekilmemesini gerekçe göstererek referanduma gitmemiştir.44 1947de bağımsızlığını yeni kazanmış Hindistan ile Cammu ve Keşmir arasındaki ilişki, aslında iki otonom yapı arasında bir sözleşmeye dayalı bir ilişki ile başlamıştır. Fakat Hindistanın bağımsızlığını kazanmasıyla Cammu ve Keşmir meşruluğunu kaybetmiştir.45
Bu kaybedişte ise başlangıcından itibaren Maharaca Gulab Singhten Şeyh Abdullah ve sonrasındaki yöneticilere kadar, özellikle de 1953-1975 arasında, Cammu ve Keşmir siyasilerinin büyük hataları olmuştur. En büyük hata ise, bölgenin özerk bir yapıya kavuşması ve bu yapının liderliğini sürdürebilmenin garantisinin de Delhi olarak görülmüş olmasıdır. Bu süreçte Hindistan tarafından demokratiklik alameti olarak sunulan eyalette yapılan seçimlere Delhinin çıkardığı Keşmir Kongre Partisi katılmış ve bu partinin aynı düşüncedeki adayları karşısına hiçbir aday çıkamamış/çıkartılması engellenmiş ve böylece seçimlerin galibi aslında doğrudan Delhi olmuştur. Sonuç olarak Hindistan bu durumu kendi çıkarına uygun kullanmış ve Cammu Keşmiri aşamalı olarak kendine bağlamıştır.46
Çözüm Arayışları ve Planlar1947den itibaren Keşmir sorununun çözümüne dair gündeme gelmiş yaklaşık 70 plan olduğu ifade edilmektedir.47 Bu planlar genel olarak beş model etrafında geliştirilmiştir:
Plebisit Bölünme (partition) Bağımsızlık Konfederasyon (condominium/confederation) Otonomi48
En başından itibaren Cammu ve Keşmirin kaderiyle ilgili karar mekanizması olarak plebisit ve referandum, tüm önerilerin ve planların merkezini oluşturmuştur. Bu öneri ve planlar genel olarak Pakistan, Keşmir ve uluslararası platformlardan gelmiştir. Keşmir sorununun ilk yıllarında plebisit tek çözüm olarak görülürken bu yaklaşım yıllar içerisinde değişmiştir. 1950lerdeki bütün teklifler, BM gözetiminde plebisit yapılması fikri merkeze alınarak planlanmıştır. Fakat BM gözetiminde plebisit düşüncesi, 1950lerden sonra zayıflamaya başlamıştır. 1986dan itibaren gündeme gelen 36 tekliften 9u kendi kaderini tayin hakkını (self-determinasyon) belli formlarda önerirken bunlar erken dönemlerdeki plebisit yahut referandum tekliflerinden ayrı mahiyettedir. Sonraki süreçlerde geliştirilen teklifler, BM önerilerinde olduğu gibi Hindistan ya da Pakistandan birine katılım, otonomi veya eyalet içerisinde Hindistan-Pakistan bölünmesine benzer bir bölünme çerçevesinde olmuştur.49
Zamanla tam bağımsızlık fikri Cammu ve Keşmir Özgürlük Cephesi (Jammu Kashmir Liberation Front50 tarafından dile getirilirken bu fikir, sunulan planlara bakıldığında, genel olarak güçsüz kalmış, bu fikrin mevcut şartlarda uygulanabilir bir çözüm olduğuna inanılmamıştır. Fakat bununla birlikte bağımsızlıktan ayrı olarak Cammu ve Keşmir eyaletinde Keşmir Vadisi bölgesi için bağımsızlık planları da dile getirilmiştir. Yine bu süreçte geliştirilen otonomi planları da ya tamamen Cammu ve Keşmiri kapsamakta ya da eyalet içerisinde bölgesel otonomileri içermektedir. Bu otonomi planları da kendi içlerinde farklı kategoriler arz etmektedir.
Bölünme (partition) ise farklı varyasyonları olan diğer bir çözüm planı olarak Keşmirle ilgili çözüm önerilerinde birçok kez gündeme getirilmiştir. 1990lardan itibaren, uzlaşma süreçlerine Keşmirli temsilcilerin de katılımları söz konusu olmuştur. 1990lardan sonra Keşmirdeki direnişin kazandığı ivmenin bunda etkisi olduğu ifade edilmektedir.51
Bütün bunlarla birlikte bu kadar çok planı gündeme getiren esas mesele, Hindistan tarafında kalan Keşmirin çözülemeyen sorunları ve bu durumun sebep olduğu sayısız hak ihlalleridir. Azad Keşmirin Pakistandan ayrılma yahut farklı bir yapılanma gibi bir talebi -buna sebep olacak bir baskı süreci olmadığı için- bulunmamaktadır. Azad Keşmirin kültür, dil ve din yönünden homojen bir yapıda olması ve bu bütünlüğe bir zeval gelmeden Pakistanla ilişkilerini devam ettirmesi bunda etkilidir. Bu sebeple de otonom olması, bölgenin bu statüsünde değişiklik yaratacak bir pozisyon değildir. Yine benzer şekilde Pakistan yönetimindeki Gilgit ve Baltistanın (Kuzey Bölgeleri), Pakistandan çıkmak ya da Cammu ve Keşmir eyaleti ile birleşmek gibi bir çabası da yoktur.
Öte yandan mevcut durum, Hindistan kontrolündeki Keşmirde oldukça farklı bir boyutta, birçok insanın hayatına mal olan bir süreç olarak devam etmektedir. Keşmir Vadisi, özellikle 1980lerden itibaren bölgede sayısız zulüm ve ihlaller gerçekleştiren Hindistanla kalma fikrinden tamamen kopmuştur. Bu yüzden bu ülke sınırlarındaki Keşmir, Hindistan Anayasası dışında, kendisini güvenceye alacak ve self-determinasyona götürecek yasalar ve çözümler peşindedir. Cammu ve Keşmiri Hindistandaki diğer eyaletlerden farklı değerlendiren 370. Madde de yıllar içerisinde Hindistan tarafından delinmiş ve Keşmirliler nezdinde koruyucu statüsünü kaybetmiştir. Bu bölgede Müslüman nüfusun yoğun olması yanında Hindu, Sih ve Budist topluluklar da bulunmaktadır ve bu durum bölgede heterojen bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Bu yüzden otonomi veya bağımsızlık olması durumunda, daha alt dinî gruplar tarafından yeni bağımsızlık taleplerinin gündeme gelmesi ihtimali de söz konusudur.
Cammu ve Ladakta olduğu gibi bölgesel otonomi ya da bölgeselciliğin yıllar içinde şekillenmesi ve belirginleşmesi, vadide Keşmir Müslümanlarının liderliğinde bir otonomiye fırsat vermek istemeyen Yeni Delhi tarafından teşvik edilen bir durumdur. Burada bölgedeki azınlıklara haklarının verilip Müslüman çoğunluğun haklarının ihlal edilmesi, oldukça aşikâr ve bilinçli işletilen bir süreçtir. Böylece Hindistan tarafındaki bölgede, Keşmir Vadisinin diğer bölgelerden ayrılması durumunda, Cammu ve Kargilde önemli bir nüfusa sahip olan Müslümanlar, azınlık konumuna düşecektir. Bu yüzden herhangi bir ayrılma durumunda Müslümanların yaşadıkları bu bölgelerin de vadiye bağlanması gerekmektedir.52
PlebisitPlebisit, diğer bir ifadeyle halk oylaması, Cammu ve Keşmirle ilgili çözüm planlarının temelini oluşturmaktadır. Daha 1940lı yıllarda Lord Mountbatten ve Maharaca arasında yapılan ve Nehrunun da desteklediği taahhüt çerçevesinde BM gözetiminde bütün Cammu ve Keşmirde plebisit uygulanması önerisi, bu yöndeki ilk girişimdir. Böyle bir halk oylamasının nasıl yapılacağı konusunda farklı görüşler bulunsa da bu önerilerden en fazla öne çıkanlar şu şekilde özetlenebilir:
BM gözetiminde sadece Keşmir Vadisinde bir plebisitin gerçekleştirilmesi ve buradan çıkan sonuca göre meydana gelecek bölünmeye razı olunması; yani oylamanın Müslümanların yoğun olduğu bölgede yapılması. Tüm eyalette BM veya uluslararası gözlemciler eşliğinde sınırlı ya da kapsamlı bir plebisitin tarafsız ve uluslararası gözlemciler kontrolünde uygulanması; yani bölgede yaşayan tüm kesimleri kapsayacak boyutta bir oylama yapılması. Hindistan ve Pakistanın ortak denetimi altında sınırlı veya kapsamlı bir plebisit uygulanması.53Eyaletin ikiye bölünmesi görüşüdür. Bir bütünlük oluşturmayan yapısıyla Keşmirin Hindistan ve Pakistan benzeri bir bölünme çerçevesinde ayrışması önerilmektedir. Bu bölünme konusunda masada beş farklı seçenek bulunmaktadır:
Cammu ve Keşmirin Müslüman çoğunluğun yaşadığı bölgelerinin Pakistana, gayrimüslim çoğunluğun yaşadığı bölgelerinin ise Hindistana katılması. Bölünmenin BMnin belirlediği ateşkes hattınca olması. Kontrol Hattında yapılacak belli düzenlemeler sonrası bu hat boyunca bir bölünme olması. Eyaletin Pakistan ve Hindistanın stratejik ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak bölünmesi; bu çerçevede Azad Keşmir ve Baltistanın Pakistanla birleşmesi, Cammu ve Ladakın Hindistanla birleşmesi, Keşmir Vadisinde ise BM gözetimi ve öncülüğünde plebisit uygulanması. Azad Keşmir ve Baltistanın Pakistan ile birleşmesi, Cammu ve Ladakın Hindistan ile birleşmesi, Keşmir Vadisine ise iki ülkenin güvencesi altında bağımsızlık statüsü verilmesi.Bağımsızlık seçeneği, tartışılan modeller içinde aslında en az öne çıkan plan iken, bu plan, daha çok Keşmir Vadisi özelinde belli bölgelere uygulanan bir model olmuştur. Bu konuda dört farklı seçenek sunulmuştur:
Bölgesel ve uluslararası güçler tarafından güvence altına alınmış bir bağımsızlık statüsünün Cammu ve Keşmirin tamamına verilmesi. Keşmir Vadisinin bağımsız bir eyalet olması; Azad Keşmir ve Baltistanın Pakistan ile birleşmesi; Cammu ve Ladakın Hindistanla birleşmesi ve bu durumun uluslararası bir garantörlükle güvence altına alınması. Azad ve Cammu ve Keşmirin tümünün BMnin güvenli bölgesi haline getirilmesi ve BM yönetiminde geçecek bir 10 yıl sonunda bağımsızlığının verilmesi. Sadece Keşmir Vadisinin BMnin güvenli bölgesi haline getirilmesi, Azad Keşmir ve Baltistanın Pakistanla, Cammu ve Ladakın Hindistanla birleşmesi.Pakistan, Hindistan ve Keşmir üçlüsünün ortaklığında bir yönetimi içeren planlar aşağıdaki hususlar çerçevesinde geliştirilmiştir:
Tüm Cammu ve Keşmir eyaletinin tam özerkliği, eyaletin dışişlerinin ve savunmasının Pakistan ve Hindistan ortaklığıyla yürütülmesi. Sadece Keşmir Vadisine bir konfederasyon statüsü verilmesi, Azad Keşmir ve Baltistanın Pakistan ile birleşmesi, Cammu ve Ladakın Hindistanla birleşmesi. Cammu ve Keşmire has bir Güney Asya Bölgesel İşbirliği kurulması. Pakistan, Hindistan ve Keşmirden oluşan bir konfederasyon çerçevesinde eyaletin kurucu birimlerine, yani bölgelerinin her birine özerklik verilmesi.54Cammu ve Keşmirin otonomisi konusu yıllar içinde gittikçe daha fazla ihlal edilirken, otonomi talebi geleceğe yönelik bir düşünce yahut talep olmaktan ziyade, geçmişin geri getirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Cammu ve Keşmir Racası ile Hindistan, iki egemen güç olarak bir arada olmak üzere anlaşmıştır. Bu yüzden Cammu ve Keşmirdeki otonomi talebi, diğer çatışma bölgelerinde olduğu gibi yaşanan rahatsızlıklardan dolayı ortaya çıkan bir talep değil, bölgenin eski siyasi konumunu tekrar yapılandırma olarak ifade edilmektedir. Böylece mevcut durum, Keşmirlilerce Hindistanla aralarındaki sözleşmenin de ihlal edilmesi olarak görülmekte ve söz konusu taleplerine bir meşruiyet kazandırmaktadır. Otonomiye geçişi zorlaştıran ise tam bağımsızlık düşüncesidir. Keşmirin temel siyasi haklardan mahrumiyet, manipüle edilen seçimler, kötü yönetim, ekonomik güçsüzlük, polis ve güvenlik güçlerinin sınırsız hak ihlalleri, bölgenin 370. Madde ile yasalaşan statüsünden her defasında daha fazla şeyin kaybedilmesi sürecinin artık kurumsallaşmış olmasıyla zaten varolan otonominin aşınması, bu planı gölgelemiştir.55
Barış Tarihi Birinci Safha13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949 tarihli BMGK kararları, Keşmir ihtilafı için plebisit kararı alan düzenlemelerdir. BM himayesinde yapılacak tarafsız bir plebisitle ilgili prensipler bu kararlarla belirlenmiştir. Hindistan ve Pakistan bu kararları kabul ederken sonrasında bazı prensiplerin yorumlanmasında, özellikle Keşmirin askerden arındırılması konusunda anlaşamadıkları için söz konusu kararlar bugüne kadar askıda kalmıştır.56
Keşmirde tarafsız bir plebisitin gerçekleştirilmesi, Hindistanın tutumu sebebiyle mümkün olamamış, bunun üzerine BM, 27 Mart 1950de konuyla ilgilenmek üzere Avustralyalı diplomat Owen Dixonı görevlendirmiştir. Dixon bütün Cammu ve Keşmir eyaletinde plebisit boyunca bir koalisyon hükümeti kurulmasını önermiştir. Bu koalisyon hükümeti ya Hindistan ve Pakistanın bir araya geldiği bir yapı ya bölge halkının güven duyduğu kişilerin yer aldığı tarafsız bir yönetim ya da BM temsilcisi bir yöneticiden oluşacaktı. Plandaki önemli husus, plebisit sonuçlanana kadar eyalette tek bir yönetimin hâkim olmasıydı. Ancak bu plan bazı gerekçelerden dolayı hem Hindistan hem de Pakistan tarafından reddedilmiştir.57
Bu gelişmenin ardından Dixon iki plan daha önermiştir. Bunlardan biri, plebisitin bölge bölge gerçekleştirilmesi ve her bölgenin kendi sonucuna göre Pakistan ya da Hindistana katılması teklifini içeriyordu. Pakistan bu planı, tüm Cammu ve Keşmirde plebisit uygulanması kararını ortadan kaldırdığı gerekçesiyle kabul etmemiştir. Hindistan ise bir plebisit uygulanmasını ancak bunun sadece Keşmir Vadisi ve ona bitişik birkaç bölgeyle sınırlı kalmasını istemiştir.
"BM himayesinde yapılacak tarafsız bir plebisitle ilgili prensipler 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949 tarihli BMGK kararları ile belirlenmiştir. Hindistan ve Pakistan bu kararları kabul ederken sonrasında bazı prensiplerin yorumlanmasında, özellikle Keşmirin askerden arındırılması konusunda anlaşamadıkları için söz konusu kararlar bugüne kadar askıda kalmıştır."
Dixon son olarak Keşmirin sınırlarının dinî çoğunluğa göre ayrılmasını teklif etmiş ve Chenab Nehrini doğal sınır olarak belirlemiştir. Bu plana göre Müslümanların yaşadığı Kuzey Bölgeleri ve Pakistanda bulunan Azad Keşmir Pakistana ilhak olurken, Hindu çoğunluğun yaşadığı bölgeler olan Cammu ve Ladak Hindistanda kalacaktı;58 Keşmir Vadisinin kaderi ise plebisitle belirlenecekti.59 Bu plan da Nehrunun plebisitin eyaletin başkanı olarak Şeyh Abdullahın idaresi altında gerçekleştirilmesi ısrarının, Dixonun plebisitin bağımsız bir koalisyon birimi idaresinde olması gerektiği düşüncesiyle çatıştığı için gerçekleşememiştir.60 Ayrıca böyle bir bölünmenin Hindistan-Pakistan ayrışmasında olduğu gibi yeni bir göç dalgası yaratacağı ve 800.000 insanın yerinden olacağı iddiaları da plana dair diğer olumsuz görüşlerdendi. Tüm bunların yanı sıra bu plan, uluslararası unsurlardan da destek görmemiştir.61 Dixon Planı, BMnin ilk tavsiye planı olarak birçok görüşe göre Keşmir problemine yönelik en uygun çözüm planı olarak kayıtlara geçmiştir.62
İkinci SafhaKeşmire yönelik planların ikinci safhası bazı kaynaklarda 1958-1968, bazı kaynaklarda ise 1962-1964 yıllarını kapsamaktadır. İkinci safhadaki bu sürecin en önemli belirleyeni, 1962deki Çin-Hint Savaşıdır. Hindistanın Çin karşısında mağlup olmasından sonra, ABD ve İngiltere, Pakistan ve Hindistanı BMyi üçüncü bir taraf yapıp onu muhatap almak yerine, Keşmir konusunda birbirleriyle doğrudan diyaloğa girmeye zorlamıştır. 1962-1963 arasında Pakistan, Hindistan, İngiltere ve ABD arasında bakanlık düzeyinde altı kez dörtlü görüşme yapılmıştır. Fakat bu görüşmelerden hiçbir sonuç alınamamıştır. Hindistan başbakanı Nehrunun 1964te müzakereleri yeniden açmaya yönelik girişimindeki başarısızlığından sonra Pakistan, problemin çözümü konusunda Hindistanın ciddi olmadığına tamamen ikna olmuştur. Bu evre 1965te Pakistan ve Hindistan arasında meydana gelen savaşla sona ermiştir.63 Aşağıda ele alınan çözüm önerileri ve planlar ise ikinci aşama olarak kategorize edilmiş süreçte gündeme gelmiştir.
16-19 Ocak 1963te Hindistan ve Pakistanın dışişleri bakanlarının bir araya gelerek yaptığı görüşmeler sonucu hazırlanan Hindistan Pakistan Hedefler Bildirgesi, gizli bir ortak belgeydi. Bu bildirgede; Keşmir ihtilafının siyasi çözümü için araştırma yapılması ve bu araştırmalarda iki tarafın temel pozisyonlarının göz ardı edilmemesi vurgulanmıştır. Bildirgede bölgenin demografisi, nehirlerin kontrolü, savunma gereklilikleri, eyalet halkınca kabul edilmiş sınırların çizilmesinde bölgesel ayrışmanın aciliyeti üzerinde de durulmuştur. Pakistan ve Hindistan askerî güçlerinin Keşmir ve çevresinden ayrılması hususu, bu bildirgenin en can alıcı noktasıdır. Bildirgede ayrıca iki ülke arasında diğer belli başlı anlaşmazlıkların giderilmesi, kalkındıran ve geliştiren bir iş birliğine gidilmesi gibi hususlar da belirtilmiştir. Fakat ilerleyen süreçte, iki dışişleri bakanının da bu prensipler doğrultusunda icraatlarda bulunamaması, ortak bildirgenin kâğıt üzerinde kalmasına neden olmuştur.64 Bu süreçte 1965te Hindistan-Pakistan arasında neredeyse altı ay süren bir savaşın meydana gelmesiyle de bildirge tamamen rafa kalkmıştır.
Üçüncü SafhaÇözüm planlarına yönelik üçüncü safha 1969-1979 yıllarını kapsarken bazı kaynaklar bu dönemlendirmeyi 1965-1988 arası olarak ele almaktadır. Bu dönem, çözüme yönelik planlar açısından “pasif” bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemdeki gelişmelere 1971deki bir diğer savaş ve Bangladeşin Pakistandan ayrılması damgasını vurmuştur. Bu olay Keşmir konusunda Pakistanın elini oldukça bağlamıştır. Bu süreçte 1972de imzalanan Simla Anlaşması ile Keşmir sorunu yine bir belirsizliğe ve daha da karmaşık bir pozisyona girmiştir.65
Bu anlaşmadaki en önemli husus ise, 17 Aralık 1971de varılan ateşkes ile ortaya çıkan Kontrol Hattıdır.66 Bu hat Cammu ve Keşmiri bölerek sınır hattı boyunca halkın geçişini de oldukça zora sokmuştur. Yıllar içerisinde resmen ilan edilmese de bu hat iki ülke arasında bir sınır haline gelmiş olup tarafların askerî birimleri bu hat boyunca konumlanmıştır.
Dördüncü SafhaPakistanın 1970lerin başında aldığı büyük darbe ve siyasi olarak içine düştüğü kriz, Keşmir konusunda ilerleme sağlanmasına da mani olmuştur. Bu süreçte uluslararası kamuoyunun da Keşmir ilgisi azalmış, bu ise Hindistanın oldukça işine gelmiştir. Bu durum 1988e kadar devam ederken 1989da eyalette meydana gelen birtakım olaylar sonrası başlayan isyanlar, Keşmirdeki sürece başka bir boyut kazandırmıştır. 1993le birlikte Keşmirdeki direniş zirveye ulaşmıştır.67 Eyalette silahlı direnişin de ortaya çıkması üzerine, çözüm planlarına yönelik yeni bir evre gelişmiştir. Bu evre genel olarak 1980-1990 arasını kapsamaktadır. Afgan-Rus Savaşının bittiği ve Sovyetlerin dağıldığı bu süreç, uluslararası arenada döneme damgasını vuran önemli gelişmelerdir.
ABDli güvenlik uzmanı Robert Wirsinge göre 1991de Sovyetlerin dağılması ve Soğuk Savaşın bitmesi, Keşmir sorunun çözümüne fırsat sunan yeni bir imkân doğurmuştur. Wirsing bu durumun uluslararası aracılık için daha uygun bir ortam oluşturduğunu ve kamuoyunun duruma daha çok odaklanabileceğini; Keşmir ihtilafının hem Hindistanın hem de Pakistanın ABD ile ilişkilerinde güçlü bir etkisi olduğunu; bunun ise en çok ABDnin bölgeye yönelik silah transferi kararlarını etkilediğini belirtmiştir. Buradaki çatışma ortamı, nükleer silahların yayılmasını önleme de dâhil olmak üzere bölgenin uzun vadeli ABD politikalarının tümü üzerinde eşit derecede bir etkiye sahiptir.68
Wirsinge göre Keşmir probleminde İndus Nehri oldukça merkezî bir konumdadır. Hatta Wirsing, 1947deki ayrışmada Pencap vilayetindeki İngiliz yapımı sulama kanallarının bütünlüğünün, bölünme haritasını çizen Radcliffe69 tarafından dinî çoğunluklara göre çok daha fazla dikkate alındığını ve bölünmenin buna göre yapıldığını ifade etmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak da Hindistan, bölünmeden hemen sonra Pakistan tarafında kalan Pencapa giden su akışını engellemiş ve bu engelleme bölgenin tarım takvimi açısından çok kritik bir süreçte yapılmıştır.
Bu süreç Keşmir üzerine gelişen ihtilafla da çakışmış ve sorunu daha da büyük bir problem haline sokmuştur. Bu yüzden Wirsing, teklif ettiği modelin su sorunu üzerinden şekillenen bir hidropolitik model olması dolayısıyla çözümde etkili olacağını savunmuştur. Bu model Keşmirdeki suyun hayati rolü üzerine kurulmuştur. Buna göre özellikle İndus Nehri suları ve bu nehrin kolları olan Jhelum ve Chenaba yapılacak hidroelektrik güç santralleri ve sulama sistemleri, bu planın ana omurgasını oluşturmaktadır. Söz konusu plan, topraksal bir bölünme yerine, bölgenin İndus Nehir sisteminin üç kolunun Pakistana, üç kolunun da Hindistana akacak şekilde ayrışmasını öngörmektedir.70
Beşinci SafhaBeşinci aşama olarak değerlendirilen 1991-2002 arası, isyanların zirve dönemi olmuştur. 1993ten itibaren Hindistan ve Pakistan ilişkilerinde büyük gerilimler yaşanmıştır. Neredeyse nükleer bir krize sebep olacak olan 1999, 2001 ve 2002deki gerilimler sonucu Hindistan ve Pakistan Keşmirle ilgili bir çözüme gitmek yerine mevcut krizi yönetme stratejileri aramıştır.71 Bu süreçte belli birtakım ilerlemeler kaydedilse de 11 Eylül olayları ve sonrasının probleme ve bölgeye olumsuz etkisi, Keşmir konusunu yeniden çözümsüz bırakmıştır.
Keşmirle ilgili çözüm planlarında milliyetçi yapı ve bu görüşteki kişilerin de bölgeyle ilgili birtakım düşünceleri ve planları olagelmiştir. Bunlar 1990lı yıllarla daha da netlik kazanmış ve şu an yönetimde olan partinin konuya dair entegre planları da bu yıllarda belirginleşmeye başlamıştır. 1990lı yıllarda gündeme gelen Hindistan Halk Partisinin (Bharat Janata Party/BJP) planı çerçevesinde, demografik değişime gidilerek bölgenin Hindistana entegrasyonu hedeflenmiştir. BJP, özellikle Keşmirle ilgili Hindistan Anayasasındaki 370. Maddenin kaldırılmasını istemiştir. Bu maddenin kaldırılmasıyla bölgeye