Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Muhammet Emin Akbaşoğlu Haber7'ye verdiği mülakatta, koronavirüs gündemi, HDP ve İYİ Parti içindeki ayrışma, Avrupa'da artan İslam düşmanlığı, Türkiye'nin NATO ilişkileri ve savunma sanayi hamlelerimiz gibi önemli konuları değerlendirdi.
İşte Akbaşoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları:
- Korona salgınını bizzat yaşayanlardansınız nasıl bir süreç yaşadınız?
"TEDBİRLERE RAĞMEN VİRÜSE YAKALANDIM"
İnsanlık büyük bir imtihandan geçiyor. Tedbirlere fazlasıyla riayet etmeye çalışmamıza rağmen, aktif bir şekilde tabi İstanbul, Ankara, Çankırı üçgeninde koşuştururken bir şekilde virüsle tanıştık. 58 gün boyunca Ankara Şehir Hastanesinde yoğun bir tedavi süreci yaşadık. Bunun 27 günü yoğun bakımda 20 günü de yoğum bakıma entübe olmak üzere bir süreç yaşandı. Gerçekten ağır bir süreçti. Tabi bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Sağlık Bakanımız çok yakinen takip edip ilgilendiler. Vesilenizle değerli doktorlarımıza, hemşirelerimize, hasta bakıcılarımıza bu konuda müteşekkir olduğumuzu ifade etmek isterim. Yoğun bir ilgi alakayla, hakikaten bütün vatandaşlarımıza olduğu gibi bizlerle de ilgilendiler ve elhamdülillah sağlığımıza kavuştuk. Bununla beraber belki farkına varmadığımız ücretsiz olarak Cenab-ı Hakkın bahşettiği oksijeni nefes alıp verirken farkına varmadığımız bu nimetin değerini daha iyi farkına vardık. Vücudun ihtiyacı olan oksijenin yeterli olmaması münasebetiyle makineye bağlı olmak suretiyle vücut fonksiyonlarının yerine gelmesine dönük bir süreç yaşandı. İnşallah bu konuda bütün vatandaşlarımız maske, mesafe ve temizlik kurallarına son derece rivayetle hem kendilerini hem sevdiklerini hem de toplumumuzu bütün milletimizi bu virüsle tanışmaktan muhafaza ederler. Bütün vatandaşlarımıza sağlık bakanlığımızın sağlık çalışanlarımızın ortaya koyduğu kurallara tam riayeti tekrardan hatırlatmak isterim. Bu manada sağlık her şeyin önünde zira, Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi"... Nefes nimetinin kıymetini sağlıklıyken bilmek gerekir. Ben bu vesile ile hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum şuan da tedavi gören bütün hastalarımıza da acil şifalar diliyorum.
- CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun erken seçim çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"YENİLEN PEHLİVAN GÜREŞE DOYMAZ" KENDİNE GÜVENİYORSA "ADAYIM" DESİN
Aslında bir atasözümüz bu durumu çok güzel özetliyor “yenilen pehlivan güreşe doymaz” Ama karşımızda pehlivan falan da yok. Sahte efelenme var. Eğer gerçekten bir pehlivanlık göstermek istiyorsa buyursun 2023 seçimlerinde "adayım desin." Veya kendisinin talep ettiği seçinde aday olacağını söylesin. Bunu söyleyemez zira toplumda karşılığının olmadığını, Cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini gayet iyi biliyor.
KILIÇDAROĞLU, JOE BİDEN'DEN SİNYALİ ALDI
Ama burada maalesef Türkiye’nin lehine değil aleyhine bir tutum ve davranışı bilinçli bir şekilde ortaya koydukları görülüyor. Bu konuda 3 Kasım’da gerçekleşecek ABD seçimlerinde Joe Bıden’nın ortaya koymuş olduğu bir yaklaşım var. Aslında bu yaklaşımla beraber Sayın Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri cümleleri beraber analiz etmek gerekir. Aslında birbirine koşut birbirine paralel şekilde bir analizin daha doğru olduğu kanaatindeyim. Ancak bunların hepsi beyhude yaklaşımlar.MİLLETE HİZMETİMİZ DEVAM EDİYOR. SEÇİMLER 2023'TE YAPILACAK
Milletimiz doğrudan demokrasinin bir gereği olarak hem yasama organı olan TBMM ve milletvekillerinin hem de yürütme organı olan Cumhurbaşkanı’nı bizzat kendisi 2018 yılında yapılan seçimlerde belirledi ve anayasal olarak da 5 yıl sonra Haziran 2023’de seçimler yenilenecek. Bu konuda sayın Cumhurbaşkanımızın Ak Parti’nin yetkili organlarının tutum ve davranışları nettir. Sayın Devlet Bahçeli’nin de mesajları nettir. Dolayısıyla Cumhur İttifakı bu konuda net bir şekilde erken seçim olmayacağını açıklamıştır. Seçimler 2023 yılında zamanında yapılacaktır. Bu manada bizim yapacak çok işimiz var. Erken seçimle zaman kaybetmeye de gerekli olabilecek siyasi atmosfer de söz konusu değil. Dolayısıyla bizim işimiz milletimizin hizmetine kesintiye sebebiyet vermeksizin yaptıklarımıza daha fazlasını ilave ederek inşallah daha çok hizmetlerle, güzelliklerle buluşturmaya devam etmektir. Biliyorsunuz en son 405 milyar metreküp bir doğalgaz rezervini milletimize müjdeledik. İnşallah çok daha büyük müjdelere yakında nail olacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bizim Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’deki çabalarımız inkıtaya uğramamalı... Bunları erken seçimin olmayacağını, gerek bulunmadığını bile bile aslında sahte efelenmelerle bir takım siyasi kazanımlar elde edebilir miyiz şeklinde yaklaşımlar olarak görmek gerekir. Erken seçim söz konusu değil, erken seçim gerektiren herhangi bir durum söz konusu değil. Sayın Kılıçdaroğlu'na bu konudaki söyleyeceğimiz, "cumhurbaşkanlığına aday olduğunu" açıklamasıdır. Bu konuda gerçekten samimi davrandığı kamuoyu tarafından da kaadayı sizce kim olur?
"DERTLERİ ÜLKEYE ÇAĞ ATLATAN LİDERE SET ÇEKMEK"
Tabi onlar çok değişkenli arz edebilir. Bu manada birçok isimle ilgili spekülasyonlar söz konusu... Günün şartları nasıl hareket edeceklerini gösterecektir. Dolayısıyla şimdiden bir şey söylemek doğru olmaz. Ancak muhalefetin kendi güçlerini ispatlamaya, halkımız nezdinde karşılıklarının olduğunu ispatlamaya dönük bir yaklaşımları maalesef söz konusu değil. Bu iddia söz konusu olmadığı içindir ki başka arayışlara girişiyorlar. Acaba Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne kimi aday gösterebiliriz ki, Recep Tayyip Erdoğan’a bu ülkenin gerçekten çağ atlatan liderine nasıl set çekebiliriz hesabı yapıyorlar. Düşünceleri biz nasıl hizmet edebiliriz şeklinde değil, nasıl engelleyebiliriz şeklinde...
Kendilerini tavsiyemiz halkla beraber, halkın değerleriyle barışık bir şekilde kendi siyasi kimlikleriyle halkın karşısına çıkmalarıdır. Bu konudaki başka arayışlara girmemeleridir.
- İYİ Parti'deki FETÖ'cü suçlamaları ve Soros iddiaları için ne söylemek istersiniz?
AK PARTİ'NİN DEĞİL İYİ PARTİ'NİN MESELESİ
Şimdi her şeyden önce Sayın Meral Akşener’in adres olarak Ak Partiyi göstermesi külliyen gerçek dışıdır. Sonuç itibari ile hem Ümit Özdağ hem de biraz evvel bahsettiğiniz İYİ Parti'de görev almış ve sonrasında bu gelişmeleri görerek istifa etmiş olan Balıkesir Milletvekili Sabri Ok'un iddiaları önemli...
Sayın Ok, Sorosçu mantık milli ve yerli duruş noktasında aksaklık eksiklik görmesi nedeniyle bunu deklare ederek istifa etti. Ancak Ümit Özdağ halen İYİ Parti milletvekili ve İYİ Partinin kurucuları arasında Genel başkan adayı olan bir kimse... Dolayısıyla kendi içlerindeki bir ayrışmayı, bir çatışmayı buradan kurtulmak için Ak Partiye hamletmek bir kere gerçekleri örtmek ve maalesef gerçek dışı bir yaklaşımla hakikatleri acaba milletin gözünden kaçırabilir miyiz yaklaşımına başvurmaktır. Bu bir genel başkana yakışmamaktadır. Burada hakikat nedir? diye sormak lazım. Gerçeğin peşine düşmek lazım.Hakikat, bir İYİ Parti kurucusu olan ve İYİ Parti milletvekili olan bir kimsenin, bir bakıma sözcülük sadedinde bütün İYİ Parti tabanından gelen bir takım seslendirmeleri, bir takım tepkileri dile getirmesi ve içlerinde bir takım önemli görevlerde bulunan kişilerin FETÖ’cü olmakla suçlamasıdır. Dolayısıyla bu Ak Parti'nin bir meselesi değildir, tamamen İYİ Parti'nin kendi meselesidir.
"HDP İLE İTTİFAKI KABUL ETTİLER"
Kendi aralarında halletmeleri gereken bir meseledir. Bu konuda bir disiplin süreci mi başlatılır, yoksa yargıya intikal etmesi nedeniyle kendi içlerindeki bu durumun yargının vereceği kararı mı beklerler bu kendilerinin bileceği bir iştir. Bazı tutum ve davranışları İYİ Parti tabanında rahatsızlık sebebi olduğu biliniyor. Özellikle, HDP ile birlikte hareket etmeleri, yerel seçimlerde bu konuda birçok ilde ve ilçede HDP adayını desteklemeleri, örtülü veya direk bir şekilde İyi Parti yönetiminin bu tutum ve davranışı seçmen tarafından da, teşkilatlar bakımından da kendi içindeki bir takım milletvekilleri tarafından da kabullenilmemektedir.
Dolayısıyla bu konuda tepkilerini de kendi içlerinde ortaya koymaktadırlar. Bu İyi Parti'nin kendi iç meselesidir ve kendi takdirlerinde çözümlenmesi gereken bir husustur. Bunu bir başka partiye bulaştırmalarının hiçbir anlamı ve gerçekliği yoktur.
- Meral Danış Beştaş'ın çukur eylemleri öncesindeki yapmış oldukları çağrıyı ölçüsüz bir şekilde 15 Temmuz ile mukayese etmesi için neler söylersiniz? 6–7 Ekim olaylarında HDP'nin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? HDP'nin terör ile arasına hala mesafe koyamamış olmasını neye bağlıyorsunuz?
"ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ"
Meral Danış Beştaş’ın bu sözü zırva tevil götürmez kabilinden bir sözdür. Dolayısıyla hiçbir şekilde iki yaklaşımın kıyas edilmesi doğru değildir. Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımız vatanımıza, milletimize, devletimize kasteden bir kalkışmaya dönük, demokrasiye, cumhuriyete ve kendi geleceğini sahip çıkmasıyla ilgili bir demokratik çağrıda bulunmuştur. Meşru bir çağrıdır ve milletimiz de topyekûn yanında yer almış, bu çağrıya uymuştur. Uluslararası bir operasyon boşa çıkartılmıştır. 15 Temmuz sonrasında devletimiz bu yapılanmalardan kurtulmak suretiyle bir diriliş hamlesi gerçekleştirmiştir. Büyük ve güçlü Türkiye olarak dünyada bölgesel ve küresel güç anlamında çok önemli gelişmeleri yaşadığımızın farkındayız. Böyle bir sonuç doğurmuş bir çağrı söz konusu.
Diğer çağrıya baktığımızda ‘6 - 7 Ekim olaylarına’ gerçekten bir grubun terör noktasında hareketlendirilmesiyle ilgili bir çağrı. Sonuçta onlarca insanın vefatına yüzlerce insanın da yaralanmasına sebebiyet veren bir terör çağrısıdır. Bu iki durumu bu şekilde ifadelendirmek hakikati tersyüz etmeye yönelik bir girişim ve zırvalamaktır. Dolayısıyla zırva tevil götürmez.
"MİLLETİN GÖZÜNDEN KAÇMAZ"
HDP Türkiyelileşme ile ilgili bir iddia ile siyaset sahnesinde boy göstermeye çalıştı. Ancak söylenen ile yapılanları birlikte değerlendirdiğimizde ve geçmiş tarihe baktığımızda genel başkan düzeyinde kişilerin, terör örgütü liderinin heykelini dikmeyle, "biz sırtımızı PKK/PYD’ye yasladık" şeklindeki beyanları ile teröre terör diyememe, terörü ve teröristi lanetleyememe durumu HDP’nin Kandil ile İmralı ile nasıl bir bağlantı içerisinde olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Vatandaşlarımız bu durumu net bir şekilde görmektedir. HDP’yi yöneten kişilerin, toplum ile millet ile devlet ile barışık bir şekilde, Türkiyelileşme ile ilgili söylemlerini gerçekleştirmeleri beklenirken maalesef bunu tam aksi istikamette yaşamaları milletin gözünden kaçmamaktadır. Kim bir suçun fiilin sahibiyse yargı onunla ilgili gereken kararı verir.
- HDP'nin kendi içerisinde ayrılması söz konusu olabilir mi?
"HDP'NİN KENDİ İÇİNDE SORUNU VAR, TABANDAN KOPUYORLAR"
HDP’nin kendi bünyesinde halletmesi gereken iç bir sorun. Kendi içerisinde farklı görüşlerin çatıştığı farklı görüşlerin ortaya konulduğu görülüyor. HDP içerisindeki bu siyasetçiler ne yapacağını bilememe ile ilgili bir haleti ruhiye de ortaya koyuyorlar. Maalesef bazen talimatla önlerine konan metni okumak durumunda kalan siyasetçiler toplumdan ve kendi tabanlarından kopuk bir yaklaşım ortaya koyabiliyorlar. HDP’nin kendi içerisinde bu meseleyi tartışıp, demokratik, meşru, siyasi partiler kanununun ortaya koyduğu ilkeler çerçevesinde hareket etmesi bekleniyor.
- Diyarbakır'da HDP binası önünde annelerin bekleyişi sürerken Kürtlerin meselesinin savunduğunu iddia eden partinin mensubu Remziye Tosun bu annelere küfredebiliyor. Bu annelerin çocukları dağa kaçırılırken, HDP'li yöneticiler çocuklarını Avrupa'da lüks içinde yaşatabiliyor. Bu çelişki için ne söylersiniz?
HDP VİCDANİ OLARAK KEPENKLERİ KAPATTI
Kendi içerisinde çelişkiyi çok güzel ifade ettiniz. Kendisi de anne olan bir milletvekilinin bir annenin bu konudaki çağrısını, beklentisini hakarete varan sözlerle karşılamak insani ve vicdani olarak kabul edilemez bir durumdur. Bu hakaret aslında kendisine yapılan hakarettir. Kendi kendine yapmış olduğu bir hakareti dillendirmiş oluyor. Bizzat HDP’li seçmenlerin HDP binası önünde kendi evladını Kandil’den, dağdan talep etmesi HDP ile terör örgütü arasındaki ilişkinin açık ifadesidir.
Vatandaşımız neyin ne olduğunun çok farkında. Oradaki Kürt kökenli kardeşlerimiz de neyin ne olduğunun çok iyi farkında. Kendi seçmenine bu tahammülsüzlüğü gösteren bir milletvekili aslında düşünse bunun ne kadar haklı bir talep olduğunu görecek. Kafasını başka yerlere kiralayanların bir tablosunu çizmiş oluyor HDP’li milletvekili. Kendi çocuklarını Avrupa’da tüm imkanlar içerisinde yaşatırken öbür taraftan bir annenin feryadına kulakları tıkamak HDP’nin vicdani olarak kepenkleri kapattığının göstergesidir.
- Avrupa'da son dönemde tırmanışa geçen İslam karşıtlığını nasıl yorumluyorsunuz?
KENDİ DEĞERLERİ İLE ÇELİŞEN, İNKAR EDEN BİR AB VAR
Batı medeniyeti temelli küresel düzenin can çekişmesi olarak görmek gerekir. Kendi değerleri ile çelişen bir AB söz konusu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamış, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine yürekten bağlı olduğunu sözde ifade etmiş ülkeler, en tabii dini inanışları, düşünceleri baskılamaya çalışan faşizan bir yaklaşımı ortaya koymaya dönük bir tutum ve davranış içerisinde oluyorlar ise öncelikle kendi inandıklarını söyledikleri değerleri inkar ediyorlar. Hukuk sistemlerini tersyüz ediyorlar. Menfaatlerine gelmediği için en temel insani değerleri hiçe sayabileceklerini, ilkesiz davrandıklarını ortaya koymuş oluyorlar.
Batı medeniyetinin zihninin arkasında zaman zaman nükseden ve bu şekilde tezahür eden tarihte her zaman görüldü, görülüyor ve görülecek. Ancak bu artık sınıra gelindiğini ve globalleşen dünyada kimin hoşgörülü, kimin insanlığı kuşatıcı bir yaklaşım sunduğunu ve kimin ikircikli bir tavır içerisinde olduğunu hep beraber gördük. Bu bir süreç ve bu sürecin politik birtakım kazanımlar elde etmeye dönük yönleri de var. AB çerçevesinde başat rolünü nasıl üstlenirim yönünde bir stratejileri var.
MACRON'UN DERDİ İSLAM'LA
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un derdi nedir?
Bunu da islamafobi üzerinden nasıl devşirebilirim şeklinde yaklaşımlar var. Hepsinin arkasında islam'a yönelik böyle bir yaklaşımın olduğunu bilmemiz gerekiyor. Macron’un yaklaşımını buna bağlamak lazım. Kendilerinin inançlara yön vermeye çalışmaları aslında faşist bir anlayışın ifadesinden başka bir şey değildir. Bunların hiçbirine güçleri yetmeyecek ve İslam İslam olarak kalacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da ‘Dünya 5’ten büyük’ mottosuyla tam da bunu ifade ediyor. Bütün mazlumların, mağdurların sesi olarak, bütün ezilmişlerin sesi olarak hiçbir insan haksızlığa, hukuksuzluğa uğramasın, inanç değerleri nedeniyle ötelenmesin. Herkesin inancı korunsun. Bu olaylar bizim mücadele bilincimizi arttırmalı. İnşaallah Türkiye olarak gerçek anlamda adil bir dünyanın tesisi anlamında topyekûn bir gayret göstermemiz gereklilik olarak ortaya çıkıyor.
- NATO üyesi Türkiye savunmada kendine yeni bir yol mu çiziyor?
Türkiye 1923'te Cumhuriyet ile Osmanlı Devleti'nin Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu, Afrika coğrafyasında hüküm sürmüş bir devletin devamı olarak İstiklal Harbi sonrası Mustafa Kemal’in öncülüğünde Cumhuriyeti ilan etmek suretiyle yoluna devam etti. Türkiye büyük badireler atlattı. Bir işgale uğradı. Topyekün bir İstiklal mücadelesiyle istikbaline yön vermeye baktı. Bu konuda nasıl bir mücadele içerisinden geldiğimizi tarihten biliyoruz. Türkiye bu sıkıntıları atlatarak Mustafa Kemal Paşa'nın ortaya koyduğu tam bağımsız Türkiye idealini de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde 15 Temmuz gecesi ortaya koydu. Mustafa Kemal’in ortaya koyduğu bu hedef şimdi ete kemiğe bürünmüş vaziyetteTürkiye proaktif dış politikasıyla, kendi egemenliği, kendi bağımsızlığı, kendi özgürlüğünü özgün politikalar ile ortaya koyuyor. Türkiye bir Avrupa ülkesi, Türkiye bir Akdeniz ülkesi, bir Karadeniz ülkesi, bir Balkan ülkesi, bir Orta Doğu ülkesi. Türkiye jeopolitik konumu itibariyle eşine rastlanmayan bir ülke. Çok önemli medeniyetlere beşiklik etmiş ve kendisi özgün bir medeniyet olarak da bir tarihe sahip.
"S-400 BASKILARI ASLA KABUL EDİLEMEZ. BU BASKIYI YAPANLAR NİYE YUNANİSTAN'A SESSİZ"
Savunma alanında da kendi paktını, NATO paktı olarak belirlemiş ve bu çerçevede kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiş. Bununla beraber Türkiye dış politikada da tam manasıyla ekonomik anlamda da askeri anlamda da her anlamda tam bağımsız Türkiye olma idealini ortaya koymuştur. S-400 ile ilgili başka bir NATO ülkesi olan Yunanistan’ın S-300’leri alması NATO paktı için nasıl bir problem oluşturmuyor ise Türkiye için de oluşturmamalı. Uluslararası anlamda da bir problem yok. Bunu Stoltenberg de ifade etmişti. S-400 ile ilgili hiç kimsenin bir söz söyleme hakkı yok. Alınan sistemlerin işleyip işlemediğinin kontrolü ve her an her şeye hazır olması için denenmesinden doğal bir durum yoktur. İç politikada çürüyecek, kullanılmayacak sözlerinin bir iftira olduğu da ispatlanmış oldu. Bunun da politik polemik haline getirmeye çalışan muhalefetin yaklaşımını gerçekten yadsıyorum. Asla kabul edilemez bir yaklaşım. Bunlar hepimiz için güvenlik tedbirleridir. Bir savunma sistemidir. Saldırı sistemi değildir. Kendi ülkesini, kendi vatandaşlarını savunmak için almasından daha tabii ne olabilir? Bunu iç politika malzemesi haline getirmek ve ülkemizi küçük düşürmeye yönelik gerçek dışı yönelik söylemlere bel bağlamak muhalefetin işi olmaması lazım. Milli meselelerde milli birlik ve beraberliğe herkesin vurgu yapması lazım. Çünkü Türkiye’ye herhangi bir saldırı olduğunda bizim irademizde bizim vatanımızı muhafazaya yönelik bir fonksiyon icra edecek. Bundan herkesin memnuniyet duyması gerekirken bunun politik çekişmelerin konusu yapmak hiç kimseye yakışmaz.
"KENDİ ÜRETİMİNİ YAPAN 4-5 ÜLKEDEN BİRİYİZ"
Bu konuda muhalefetin de milli meselelerde aklını başına devşirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Türkiye savunma sanayi konusunda kendi üretimini de yapıyor. Yerlilik oranı yüzde 80’lere gelen bir savunma sistemimiz var. Bugün İHA, SİHA ve TİHA ile kendi üretimini yapman 4-5 ülkeden biri haline gelmiştir. Biz bir taraftan savunma sistemlerinin yerliliği milliliği konusundaki hassasiyetimizi füze savunma sistemleri ile ilgili de adımlarımızı atıyoruz. Hisarlar, cirit bunların en güzel ifadesi ve bunlar geliştiriliyor. Biz kendi koruma kalkanımızı, kendi füzelerimizi yapma iradesini de gösteriyoruz. Aynı şekilde uzaya hava istasyonları gönderen bir ülkeyiz. 3 tane şu an devrede olan uzay aracımız var. Türkiye her konudaki teknolojik imkanlarını ortaya koyuyor. Bunlar milletçe övünülecek bir durum.
- Trump ve Putin'in Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkındaki söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
"İKİRCİKLİ BİR POLİTİKAMIZ YOK"
Her iki lider için de sayın Cumhurbaşkanımızın ne kadar ilkeli ne kadar güvenilir özü sözü bir olan söylediğini yapan yaptığını söyleyen karizmatik bir kişiliğe sahip olduğunun bir bakıma tescili. Sayın Cumhurbaşkanımız gerek iç gerek dış politikada çok ilkeli bir duruş sergiliyor. Verdiği sözü tutuyor yaptığını söylüyor. Bazen biz ABD ve Rusya ile karşı karşıya geliyoruz. Bazen de ülkemizin menfaatleri gerektirdiği noktada birlikte hareket ediyoruz. Burada asıl olan Türkiye’nin kendi kararlarını kendisi vermesi. Sayın Cumhurbaşkanımızın en önemli vasfı bu. Millete dayalı, milletin egemenliğini temsil etme noktasında bu ilkeli duruşunu ve kararlılığını, millete dayalı siyasetini devletimizin vatanımızın çıkarlarını her zaman göz önünde bulundurunca ve öncelleyici yaklaşımını her iki lider de sonuç itibariyle takdir etmiş oluyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bütün dünya liderleriyle görüşüyor. Kendi özgün ve özgür politikamızı net bir şekilde onlarla paylaşıyor. Nasıl bir duruş sergileyeceğimizi onlar da biliyor. İkircikli bir yapımız yok.
- CHP'li Mücahit Avcı'nın sahabe efendilerimizden Musab Bin Umeyir'e yönelik çirkin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"CEHALET ÖTESİ BİR DURUM"
Gerçekten çok çirkin ve talihsiz bir beyanat. Ak Parti Gençlik Kolları'nın hazırladığı ve tarihi şahsiyetlere vurgu yaparak gençlerimize vermiş olduğu mesaj üzerinden Peygamber Efendimizin en yakın arkadaşlarına bu menfur yaklaşımlar asla kabul edilemez. Musab Bin Umeyir dediğimiz zat çok zengin bir ailenin evladı olarak Mekke’de doğmuş ve büyümüş bir insan. Bütün zenginlikler İslam uğruna terk edip canını feda etmiş. Bu zat maalesef yanlış biliyor. İslam'ı CHP genel merkezinde öğrenmeye çalışırsan bu eksiklik ve yanlışlıklar her zaman baki kalacaktır. Orijinal olarak kendi bilgi birikimini kendi kaynaklarından öğrenmesi gerekir. Musab Bin Umeyir’in hayatını okumasını tavsiye ediyorum.
Bu gerçekten cehalet ötesi bir durum. Adı Mücahit olan bir kişiye benim tavsiyem isminin ne manaya geldiğini hem İslam tarihine temel teşkil eden Peygamber Efendimizin en yakın arkadaşlarından olan ve gönüllü olarak hak ve hakikat davasına canını feda eden bu kişiyi öğrenmesini arzu ederim. CHP’li yetkililerin özür dilemeler bu konuyla ilgili gerekli işlemleri başlatmaları gerekir. Zira kendi iç meseleleri olsa biz bunlara karışmayız. Ancak bu AK Parti üzerinden tüm Müslümanların inanç değerlerine bir saldırıdır.
Musab Bin Umeyir’e bir saldırıdır. Bunun düzeltilmesi başta Genel Başkan Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm CHP’nin yetkililerinin sorumluluğundadır.