Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber

Fatih Aktüel

Video Galeri
Foto Galeri
Web Mobil
Bu haber 4362 kez okundu. | Guncel Haberleri
Haberin Tarihi :   11 Ekim 2016 - 17:03

Hüznün yıldönümünde Kerbela

Büyüt
Küçült
Hüznün yıldönümünde
Tüm yönleriyle Kerbela olayı

Hz. Hüseyinin Emevî yönetimine karşı harekete geçmesinin sebebi olarak, tek başına Kûfelilerin davetlerini göstermek doğru olmaz. Zira o, daha kendisine herhangi bir mektup ulaşmadan Medineden ayrılıp Mekkeye gitmiş, şûrâ ve seçim prensiplerine aykırı olarak kendisini halife ilan ettiği için Yezidin meşruiyetini kabul etmemiştir.

Muaviyenin ölümünden sonra Yezidin halife olmasıyla birlikte Kûfedeki yönetim muhalifleri, derhal harekete geçerek Mekkede bulunan Hz. Hüseyini şehirlerine davet etmeyi kararlaştırdılar. Bu amaçla Kûfedeki muhalifler Süleyman b. Suradın evinde toplanarak Hz. Hüseyine hitaben bir mektup kaleme aldılar. Mektupta, onu Kûfeye gelerek dağınık durumda olan insanları Yezide karşı toplamaya çağırıyorlar, şayet gelirse kendisini halife ilan ederek Yezide karşı savaşacaklarına dair söz veriyorlardı. [1] Bu mektubu benzer talep ve vaatler taşıyan başka davet yazıları takip etti. Hz. Hüseyin, gelen çağrıların yoğunlaşması üzerine Kûfelilere hitaben şöyle bir cevap yazdı: Bütün anlattıklarınızı anlamış durumdayım. Sizlere amcamın oğlu Müslimi gönderiyorum. Ona halinizi, durumunuzu ve görüşlerinizi bana yazmasını emrettim. Eğer o da sizin ileri gelenlerinizin bana gönderdikleri haberlerdeki görüşler etrafında birleşmiş olduklarını yazacak olursa Allahın izniyle pek yakında yanınızda olurum. [2]

Iraklılar, Hz. Aliye destek vererek başlattıkları iktidar mücadelesini, Muaviyenin liderliğinde hareket eden Suriyeliler karşısında kaybetmişlerdi. Bunun sonucu olarak devletin merkezi, dolayısıyla hazinesi Kûfeden Dımaşke nakledildi. Daha önce kendilerini devletin asıl sahibi gören Iraklılar yeni şartlarda yönetime bağlı sıradan bir eyalet statüsüne indiler. Onların fethettikleri büyük arazilerin gelirleri artık Şamlıların kontrolüne girmişti. Iraklılar ise yönetimin keyfî tavrına göre bazen artırılan bazen azaltılan bazen de tamamen kesilen, hiçbir zaman da Şamlıların seviyesine ulaşamayan maaşlarla yetinmek zorunda kalmışlardı. Bu şartlar eski başkentin gururlu sakinlerini son derece rahatsız ediyor, onların yönetime karşı kinlerini daha da artırıyordu. Onlar bu rahatsızlıklarını göstermek amacıyla fırsatını bulduklarında yönetime karşı isyan ettiler. Emevîler aleyhine harekete geçmek istediklerinde ilk önce Hz. Alinin çocuklarını ve torunlarını hatırladılar. Zira gerek geçmiş günlere duyulan özlem gerekse Hz. Aliye beslenen muhabbet sebebiyle Iraklıların neredeyse tamamı bu faaliyetlere gönülden destek oluyorlardı. Ancak bu destek bir türlü gönül desteğinden kılıç desteğine dönüşmüyordu. Bunun neticesinde Ehl-i Beyt adına başlangıçta coşkun bir heyecan yaratan ancak kısa sürede saman alevi gibi parlayıp sönen kıyâmlar, Emevîlerin gücü karşısında hep etkisiz kaldı.

Bu faaliyetlerin pek çoğu hareketin lideri konumundaki Hz. Ali evladı için trajedi ile sonlanmıştır. İslam tarihinde bu olaylar ve trajediler zincirinin ilk halkası, Hz. Hüseyinin teşebbüsüne karşı sergilenen kanlı Kerbelâ hadisesidir.

Burada şu hususa dikkat etmek gerekir ki Hz. Hüseyinin Emevî yönetimine karşı harekete geçmesinin sebebi olarak, tek başına Kûfelilerin davetlerini göstermek doğru olmaz. Zira o, daha kendisine herhangi bir mektup ulaşmadan Medineden ayrılıp Mekkeye gitmiş, şûrâ ve seçim prensiplerine aykırı şekilde kendisini halife halife ilan ettiği için Yezidin meşruiyetini kabul etmemiştir. Diğer taraftan Hz. Hüseyinin Müslümanları idare etme konusunda kendisini Yezidden daha ehil ve layık gördüğü de bilinmektedir. Yezidin fâsık ve cahil olması sebebiyle Müslümanları yönetemeyeceği düşüncesi de onun siyasi mücadeleye girişmesinde belirli derecede rol oynamıştır. Hz. Hüseyin hareketinin sebepleri hakkında akla gelen bütün bu gerekçelerle birlikte Kûfeden gelen davet mektuplarının ona harekete geçme konusunda cesaret verdiği, en azından onun siyasi faaliyet alanının zamanını ve istikametini belirlediği de bir gerçektir. [3]

Hz. Hüseyin, hareket etmeden önce amcasının oğlu Müslim b. Akîli Kûfeye gönderdi. Müslim, şehre ulaşınca halkın büyük teveccühüyle karşılaştı. Başlangıçta Muhtar es-Sekafînin evini hareket merkezi olarak belirledi. Şehrin, mülayim bir kişiliğe sahip olan valisi Numan b. Beşîrin müsamahasından da istifadeyle Hz. Ali taraftarlarıyla toplantılar düzenlemeye başladı. Gelenlerin pek çoğu Hz. Hüseyinle birlikte savaşacaklarına dair söz veriyorlardı. Sonuçta şehirde önemli sayıda bir taraftar grubu toplandı. Bu gelişmeler üzerine Müslim, şehre gelmesi için Hz. Hüseyine haber gönderdi. [5]

Hz. Hüseyine, davet mektuplarının Kûfelilerden gelmiş olması, esasında beklenmeyen bir durum değildir. Zira burası hem babası Hz. Ali hem de ağabeyi Hz. Hasanın siyasi merkez olarak kabul ettiği şehirdi. Üstelik Hz. Ali taraftarlarının büyük bir kısmı burada yaşıyordu. Daha yakın zamanda Muaviyenin gerek Ziyâd gerekse oğlu Ubeydullah eliyle onlara yaptıkları da zihinlerde canlılığını devam ettiriyordu. Üstelik 20 yıl süresince Muaviye onların gönlünü almak için dahi bir kez bile Iraka gelmemiş, onlara iltifat etmemiştir. Bu durumda Irak halkı nazarında Emevî halifeliği İslam toprakları ve eski başkent Kûfenin üzerinde bir işgal faaliyeti olarak görülmüştür. Netice olarak Iraklılar, Hz. Ali döneminde elde etmiş oldukları dünyalıkları Muaviye eliyle Şamlılara kaptırmaları sebebiyle Hz. Hüseyin vasıtasıyla bu eski imkânlarını geri alabilmek için tekrar şanslarını denemeye karar vermişlerdir. [4]

Diğer taraftan Kûfede bulunan Emevî taraftarları Yezide haber gönderilerek valinin şehirde olup bitenlere kayıtsız kaldığını, şayet Kûfeyi elinde tutmak istiyorsa onun yerine güçlü bir valiyi görevlendirmesi gerektiğini bildirdiler. Bunun üzerine halifenin emriyle şehrin idaresi Basra valisi Ubeydullah b. Ziyâda verildi. Yeni vali Kûfeye gelir gelmez halkı itaate çağıran ve aynı zamanda tehdit içeren bir konuşma yaptı:

Halife beni şehrinize vali ve haraç işlerinize memur tayin etti. Bana; mazlum olanınıza iyilik etmeyi, yok­sullarınızı doyurmayı, devlete itaat edene iyi mu­amele etmeyi, âsi ve fitnecilere karşı sert davranmayı emretti. Ben burada onun emrini uygulayacak, emirlerini yerine getireceğim. İyi­lerinize karşı müşfik bir baba, itaat edenlerinize karşı bir kardeş gibi davranacağım. Kılıç ve kır­bacım; emrimi kabul etmeyen, bana karşı çıkanların üzerinde olacaktır. Bundan sonra herkes dilediğiniyapabilir. [6]

Valinin bu tehdidinin ardından Müslim b. Akîlin yanında toplanmış olan Kûfeliler dağılmaya başladı. Bunun üzerine Müslim, şehirde Hz. Ali taraftarlarının önderlerinden Hânî b. Urve el-Murâdînin evine sığınarak Hz. Hüseyin adına faaliyetlerini burada devam ettirmeye başladı. Vali Ubeydullah b. Ziyâd ise onun her hareketini dikkatle takip ediyordu. Nitekim azatlı kölelerinden birisi, Hz. Ali taraftarı görünerek, Müslimnin yanına gidip gelenlerle görüşmeye başladı. Hânînin evine kimlerin geldiğini, burada nelerin konuşulduğunu valiye aktardı. Ubeydullah b. Ziyâd daha sonra Hânîyi çağırarak gelişmeler hakkındaki fikrini sordu. Muhatabı başlangıçta söylenenleri inkâr etmişse de azatlı köle ile yüzleştirince Müslim b. Akîl ile ilişkisini ve evinde gerçekleştirilen faaliyetleri itiraf etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte Müslimi kendisinin çağırmadığını, onu kapısından çeviremediği için misafir olarak tuttuğunu, şayet vali izin verirse gidip kendisini evinden çıkaracağını söyledi. Ancak Ubeydullah, Müslimi kendilerine getirmesinden başka hiçbir şeye razı olmayacağını bildirince Hânî, misafirini öldürülmek için teslim etmesinin onur kırıcı bir davranış olacağı gerekçesiyle bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Ubeydullah, Hânîyi feci bir şekilde dövdükten sonra hapse attı. [7]

Ev sahibinin başına gelenleri haber alan Müslim b. Akîl kendisine katılma konusunda söz verenlere haber göndererek toplanma ve hareketlerini açıktan halka duyurma zamanının geldiğini bildirdi. Bunun üzerine şehirdeki Hz. Ali taraftarları valilik sarayına doğru harekete geçtiler. Toplanan insanların artmasıyla birlikte durumun aleyhine geliştiğini gören Ubeydullah, yanında bulunan, şehrin ileri gelenlerine, dışarı çıkarak kendi yakınlarını topluluktan ayırmalarını, itaat edecek olanlara mükâfat vaat etmelerini, isyan edecek olanları da korkutmalarını istedi. Kabile reislerinin dışarıya çıkıp yakınlarına hitaben konuşma yapmaları üzerine valilik sarayının etrafındaki kalabalık hızla dağılmaya başladı. O kadar ki Müslim b. Akîlin yanında sadece 30 kişilik bir grup kaldı. Onların da kısa süre sonra yanından ayrılmaları üzerine Müslim ne yapacağını bilemeden şehrin sokaklarına daldı. Nihayet Kinde kabilesine mensup Tava isimli yaşlı bir kadının evine sığındı. Diğer taraftan vali, yatsı namazından sonra halka hitaben bir konuşma yaparak Müslimi himaye edeni şiddetli bir şekilde cezalandıracağını, onu kendisine getiren veya yerini bildirenlere ise ödül vereceğini ilan etti. Aynı anda valinin muhafızları tarafından şehrin bütün çıkış kapıları tutularak evlerde arama yapılmaya başlandı. [8]

Ertesi günün sabahında Müslimin, evine sığındığı yaşlı kadının oğlu, onun kendi evlerinde saklandığını valiye haber verdi. Bunun üzerine Müslim yakalanıp valinin huzuruna getirildi. Daha sonra da sarayın damına çıkarılarak burada öldürüldü. Onun ardından daha önce tutuklanmış olan Hânî b. Urve de valinin emriyle katledildi. (H.9 Zilhicce 60 / M.10 Eylül 680) [9]

Hz. Hüseyin, Müslimin kendisini Kûfeye davet eden mektubunu alınca harekete geçmeye karar verdi. Onun gitme hazırlıklarından haberdar olan Abdullah b. Abbâs, Iraklılara güvenmemesi gerektiğini, onu çağıran insanların kendisini her an terk etme ihtimali olduğunu söyledi. Buna karşılık Abdullah b. Zübeyr şayet benim senin gibi taraftarlarım olsaydı oraya gitmekte hiç tereddüt göstermezdim diyerek Hz. Hüseyini Iraka gitme konusunda teşvik etti. [10] Abdullah b. Abbâs ertesi gün yeniden gelerek ona, Iraka gitmekten vazgeçmesini, mutlaka bir hareket başlatmak istiyorsa Yemeni tercih etmesinin daha uygun olacağını zira oradakilerin kendisini daha gönülden destekleyeceklerini ifade ettiyse de, Hz. Hüseyinin kararını değiştiremedi. [11]

Hz. Hüseyin yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicretin 60. yılında Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680) ailesiyle birlikte Mekkeden Kûfeye doğru yola çıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes, ona Kûfelilere güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında meşhur şair Ferazdak Kûfelilerin kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğullarıyla birliktedir diyerek Hz. Hüseyine Iraka gitmemesi gerektiğini bildirdi. Ancak onun ikazı da etkili olamadı. [12] Bu esnada kafileye, Mekkeden Abdullah b. Caferin gönderdiği mektup ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyine geri dönmesi için adeta yalvarıyor, bu hareketin bütün aileyi yok olmaya götürebileceği uyarısında bulunuyor, Mekke valisi Amr b. Saîdden kendisi için emân aldığını bildiriyordu. Ancak onun bu çabası da Hz. Hüseyinin Iraka gitme kararını değiştiremedi. [13]

Yürüyüş esnasında Hz. Hüseyinin Kûfede bulunan Müslime haberci olarak göndermiş olduğu sütkardeşi Abdullah b. Bukturun da Husayn b. Numeyrin devriyeleri tarafından yakalanıp Kûfeye götürüldüğü ve burada Ubeydullah tarafından işkence edilerek öldürüldüğü haberi geldi. Hz. Hüseyin bu son gelişme karşısında Kûfedeki taraftarlarından tamamen ümidini kestiğini, bu noktadan sonra geri dönmek isteyenleri kınamayacağını bildirdi. Bunun üzerine, kendisine destek olmak için kafileye sonradan katılanlardan bir kısmı ayrılmaya başladılar. Sonuçta Hz. Hüseyinin yanında sadece Mekkeden birlikte yola çıktığı akrabası kaldı. [16] Bu esnada Iraktan gelen Abdullah b. Mutî, Hz. Hüseyine Allah adına senden geri dönmeni istiyoruz. Allaha yemin ederim ki sen sadece keskin kılıçlar üzerine gidiyorsun. Sana bu haberleri gönderen kimseler şayet seni savaşmak durumunda bırakmamış olsalardı, senin için her şeyi hazırlamış bulunsalardı ve bundan sonra sen onların yanına gelseydin işte bu isabetli olurdu. Fakat şu sözünü ettiğimiz durumda senin böyle bir iş yapmanı uygun görmüyorum diyerek uyarıda bulundu. Ancak Hz. Hüseyin, muhatabına şu cevabı verdi: Senin sözünü ettiğin bu durumu biliyorum. Fakat Azîz ve Celîl olan Allahın emrine hiçbir kimse karşı gelemez. [17] Diğer taraftan Müslim b. Akîli etkisiz hale getiren Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyâd, Hz. Hüseyinin Mekkeden hareket ettiği haberini alınca onun geçeceği yolları gözetim altında tutması için Husayn b. Numeyr komutasındaki askerî birliği harekete geçirdi. [14] Bu sırada Hz. Hüseyin de yoluna devam ediyordu. Sâlebiyye denilen yere geldiğinde Müslim b. Akîlin, Ubeydullah b. Ziyâd tarafından öldürüldüğü haberi ulaştı. Bu gelişme üzerine Hz. Hüseyinin ile birlikte hareket edenlerden bazıları Kûfede artık yardımcıları kalmadığı için bu noktadan daha ileri gitmenin fayda sağlamayacağını, üstelik bunun hayatlarını tehlikeye atmak anlamına geleceğini söylediler. Ancak bu defa da Müslimin çocukları babalarının intikamını almadan geri dönmeyeceklerini ilan ettiler. Hz. Hüseyin bu gelişme üzerine yola devam kararı aldı. [15]

Kûfeye doğru yoluna devam eden Hz. Hüseyin, Zû Husum denilen yerde Kâdisiyede konaklamış bulunan Husayn b. Numeyrin gönderdiği Hürr b. Yezid komutasındaki askerî birlikle karşılaştı. Onların görevi Mekkeden gelen kafileyi sürekli olarak gözetim altında bulundurmak ve Kûfeye ulaştırmaktı. Hz. Hüseyin muhataplarına kesinlikle Ubeydullahın yanına gitmeyeceğini bildirdi. Hürr b. Yezid ise Ben seninle savaşmak emrini almadım, sadece seni Kûfeye götürünceye kadar senden ayrılmamakla emrolundum. Kabul etmeyecek olursan seni Kûfeye götürmeyeceğim. Ancak sen de Medineye ulaştırmayacak bir yola koyul. Bu konuda ben İbn Ziyâda yazarım, sen de Yezid veya İbn Ziyâda yaz. Belki Allah bana seninle ilgili herhangi bir şeye katılmaktan esenliğe kavuşturacak bir yol açar. Bunun üzerine Hz. Hüseyin Kûfe yolu ile Medine yolu arasında farklı bir güzergâha doğru harekete geçti. Iraklı askerler de kendisini takip ediyorlardı. Kısa süre sonra Ubeydullah b. Ziyâdın mektubu geldi. Kûfe valisi, Hürr b. Yezide Hz. Hüseyinin sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olmasını, onu susuz ve insanların uğramadıkları bir yerde konaklamaya zorlamasını emretti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin yanındakilerle birlikte Ninova bölgesinde yer alan ve günümüzde Bağdatın 100 km. güneydoğusunda bulunan Kerbela [18] denilen yere indirildi. (2 Muharrem 61/2 Ekim 680). [19] Bu arada Kûfeden gelen bir topluluk, Hz. Hüseyinin haberci olarak göndermiş olduğu Kays b. Müshir es-Saydâvînin Ubeydullah b. Ziyâd tarafından yakalanıp kalenin üzerinden atılmak suretiyle öldürüldüğünü bildirdiler. Artık Hz. Hüseyin için Kûfede en küçük bir ümit ışığı kalmamış oldu. [20]

Hz. Hüseyin kafilesinin Kerbelada konaklamasının dördüncü gününde Ömer b. Sad b. Ebû Vakkâs, emrindeki orduyla bölgeye ulaştı. Sad, kısa süre önce vali Ubeydullah tarafından Rey[21] valiliğine tayin edilmişti. Ancak Hz. Hüseyinin harekete geçtiği haberi alınınca vali, bu hadiseyle ilgilenme görevini Sada havale ederek, kendisine şayet bundan kaçınırsa Rey valiliğini unutmasını söyledi. Sad, her ne kadar ısrarla bu vazifeden affını istediyse de muvaffak olamadı. Yakınlarının Hz. Hüseyinin kanına bulaşmaması uyarılarına rağmen Rey valiliğinden vazgeçemediği için gönülsüz bir şekilde Hz. Hüseyin üzerine gönderilen ordunun komutasını üstlendi. [22]

Ömer b. Sad, Kerbelâya ulaşmasının ardından Hz. Hüseyine niçin Kûfeye gelmeye karar verdiğini sordu. Hz. Hüseyin de kendisini bizzat Kûfelilerin davet ettiğini, fakat yeni şartlar sebebiyle derhal geri dönebileceğini ifade etti. İkisi arasındaki karşılıklı görüşmeler gerek açık, gerekse gizli bir şekilde devam etti. Sonuçta herhangi bir çarpışmaya meydan vermeden meselenin halledilmesini isteyen Ömer, hem Hz. Hüseyinin tekliflerini ihtiva eden, hem de kendisinin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini soran bir mektubu Ubeydullaha gönderdi. Kısa süre sonra gelen cevapta vali, ondan Hz. Hüseyine halifeye biati teklif etmesini, ayrıca onun su ile bağlantısının da tamamen kesilmesini istedi. Bu hadise Hz. Hüseyinin şehit edilmesinden üç gün önce gerçekleşti. [23] Yeni şartlarda Hz. Hüseyinin yanındakiler ancak çok zor şartlarda su alabildiler. Bu esnada Hz. Hüseyin, Kûfe ordusu komutanına ya geri dönmesine, ya sınır şehirlerine gidip cihad etmesine ya da Yezidin yanına giderek meseleyi bizzat görüşmesine izin verilmesini istedi. Bu talep de derhal Ubeydullah b. Ziyâda ulaştırıldı. Vali kendisine yapılan tekliflerin hiç birini kabul etmedi. Üstelik yanında bulunan Şemir b. Zilcevşene talimat vererek Ömer b. Sada gitmesini, Hz. Hüseyini teslim olmaya çağırmasını, aksi takdirde onunla savaşmasını emretti, şayet bu emirlerini yerine getirirse kendisinin de Ömer b. Sada itaat etmesini, kabul etmezse onun başını vurarak askerlerin komutasını üstlenip Hz. Hüseyine saldırmasını istedi. Vali, ayrıca Şemir ile birlikte doğrudan Ömer b. Sada şu şekilde yazılmış bir mektup gönderdi: Ben seni Hüseyine onunla savaşmaktan geri kalman, onu ilerletmen, ona uzun süre tanıman, ya da bana karşı ona şefaat etmen için göndermedim. Şimdi iyi dinle. Şayet Hüseyin ve beraberindekiler benim vereceğim karara razı olup teslim olurlarsa, onları bana gönder, kabul etmeyecek olurlarsa onları öldürünceye kadar savaş. Bizim emirlerimizi uygulayacak olursan, dinleyip itaat edenler nasıl mükâfatlandırılırsa, biz de seni aynı şekilde mükâfatlandırırız. Kabul etmeyecek olursan da askerlerimizin başından ayrıl ve komutayı Şemire bırak. Ömer b. Sad, Kûfeden gelen bu emir sebebiyle rahatsız oldu, ancak görevini Şemire devretmeyerek Hz. Hüseyine karşı düzenlenecek saldırıyı bizzat idare etmeye karar verdi. [24]

Ubeydullah b. Ziyâddan gelen son talimatla birlikte artık savaş kaçınılmaz hale geldi. Saldırı vaktinin yaklaştığını fark eden Hz. Hüseyin Muharremin 9u Perşembe günü (9 Ekim 680), Ömer b. Sada haber göndererek ertesi sabaha kadar saldırıyı ertelemelerini, gece boyu ibadet edip mağfiret dileyeceklerini bildirdi. Komutan bu teklifi kabul etti. Gece yarısı yanındakileri toplayan Hz. Hüseyin, Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin burayı terk ederek canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hiçbir zaman kınanmayacağını söyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin savunma amacıyla çadırların birbirlerine yaklaştırılmasını, kadın ve çocukların da ortada toplanmasını istedi. [25]

Ertesi gün (10 Muharrem Cuma 61/10 Ekim 680) her iki taraf sabah namazını kaldıktan sonra savaş vaziyeti aldı. Hz. Hüseyin saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu söyledikten sonra Mekkeye mektup gönderenlerin isimlerini saydı. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyine yaptıkları davet çağrılarını inkar ettiler.[26] Bu esnada ilginç bir olay gerçekleşti: Mekke-Kûfe yolunda Hz. Hüseyini karşılayan ve onun geri dönmesine engel olan ilk Irak birliğinin komutanı Hürr b. Yezid, Ömer b. Sadın ordusundan ayrılarak Hz. Hüseyinin saflarına katıldı. Daha önceki davranışlarından dolayı kendisinden özür diledi ve onun yanında savaşacağını bildirdi. Ardından da arkadaşlarını Hz. Hüseyine karşı savaşmamaları konusunda uyarmaya çalıştı. Ancak konuşmaları herhangi bir netice vermedi. [27]

Hürrün Hz. Hüseyin tarafına geçmesinin ardından Kûfe birliğinin komutanı Ömer b. Sadın Hz. Hüseyin tarafına atmış olduğu okla savaş başladı. Hz. Hüseyinin yanında bulunanlar onu korumak amacıyla etrafını sarmış vaziyette savaşıyorlardı. Bu hususta en fazla gayret gösterenlerden birisi de Kûfeli Hürr b. Yezid idi. Ancak az sayıdaki Hz. Hüseyin taraftarlarının dört bir yandan yapılan yoğun hücumlara mukavemet göstermeleri mümkün değildi. Diğer taraftan komutan Ömer b. Sad, Husayn b. Numeyre doğrudan Hz. Hüseyini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmesini emretti. Bu saldırı neticesinde Hz. Hüseyini korumaya çalışanlar sırasıyla öldürüldüler. Nihayet geride sadece Hz. Hüseyin kaldı. Ancak Kûfeli askerlerden yanına gelen herkes geri dönüyor hiç kimse onu öldürmeye cesaret edemiyordu. Nihayet Şemirin teşviki ve kesin emriyle askerler hep birlikte saldırdılar. İlk önce Mâlik b. Nusayr isimli Kûfeli onun başına vurarak yaraladı. Aynı anda Kûfeli komutanlardan Husayn b. Numeyrin attığı ok Hz. Hüseyinin boğazına saplandı. Bunun hemen ardından Şemir yanındaki on kişiyle yaralı vaziyette bulunan Hz.Hüseyinin üzerine yürüyerek öldürücü darbeler vurdu. Bu son saldırı neticesinde Hz. Hüseyin şehit edildi. Kûfeliler onu öldürdükten sonra eşyalarını yağmaladılar. Çadırlarda bulunan mallar gasp edildi. Askerler bu esnada çadırlardan birinde Hz. Hüseyinin hasta vaziyette yatan oğlu Zeynelâbidin adıyla tanınan Aliyi buldular. Şemir onu da öldürmek istediyse de yanındakiler çocuk yaşta, üstelik hasta olan bir kişinin öldürülemeyeceğini söyleyerek onun cinayetine engel oldular. Sonuçta Hz. Hüseyin de dâhil olmak üzere Kerbelâ hadisesinde 72 kişi Kûfeliler tarafından öldürüldü. Kaynaklarda çarpışmalar esnasında Kûfelilerin de 88 kayıp verdikleri rivayet edilir. [28]

Yazının devamını özgün kaynağından okumak için tıklayınız

yenisafak.com.tr





E-Posta ile Yolla
Sayfayı Yazdır
Sosyal Paylaşım
Google
Blogger
Tumbir
Etiketler :
İsim Soyisim :
E-Mail :
UYARI : Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Uyarı
Güvenlik kodu :
Bu habere ilk yorumu siz yapın.
DİĞER HABERLER
Foother
SOSYAL MEDYA
Facebook Twitter RSS Sitemap
"Fatih Aktüel | https://www.fatihaktuel.com/"   Tum Hakları Saklıdır. © 2023 - 2024