Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Bugün 12 Mart İstiklal Marşı ın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoyu Anma Günü. İstiklal Marşı ın kabulünün üzerinden tam olarak 94 yıl geçti. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşı ın kabulü, 12 Mart 1921 yılında I. TBMM tarafından düzenlenen yarışma sonucunda oldu. Bu yarışmaya katılan 724 eserin arasından Mehmet Akif Ersoyun yazdığı İstiklal Marşı, ulusal marşımız olarak kabul edildi. İstiklal Marşı ın kabulünün
İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ
Türk Kurtuluş Savaşı ın başlarında, İstiklâl Harbi in milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi in ısrarı üzerine, Ankaradaki Taceddin Dergahı da yazdığı ve İstiklal Harbi i verecek olan Türk Ordusu a hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi in 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkifin yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı ı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur.
Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı ın güftesini, şiirlerini topladığı Safahata dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı ın Türk Milleti in eseri olduğunu beyan etmiştir.
İSTİKLAL MARŞININ BESTELENMESİ
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankarada toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatayın bestesini kabul etmiştir.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri ‘toprak! diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden nâşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl!