Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Papa Franciscus, İtalyan La Repubblica Gazetesine bir beyanat vermiş. Ve “Katolik Kilisesindeki her 50 din adamından birinin ‘ÇOCUK İSTİSMARCISI olduğunu ve dünya genelindeki yaklaşık 414 bin Katolik din adamından 8 bininin “PEDOFİLİ HASTASI” olduğunu beyan etmiş. Bunlar arasında, rahipler, piskoposlar ve kardinallerin de olduğunu söylemiş..
Papa, çocuk istismarını, Kiliseye bulaşan cüzzam hastalığı”na benzetmiş ve istismara karşı mücadele edileceğinin sözünü verirken:“Pedofillere karşı İsa gibi baston kullanacağım” demiş. Franciscus, din adamlarının istismarına uğrayan mağdurlardan da af dilemiş.
Görevinden İstifa Eden Papa
Papa Franciscustan önce bir papa vardı; Papa XVI Benedictus. O, yaşlılık nedeniyle 2013 yılında istifa etmişti. Gerçekten yaşlılık nedeniyle mi istifa etmişti. Yoksa o istifanın altında başka sebepler mi vardı? Mesela; 2+6+5=13 ediyordu. Papa, bu on üç rakamı, Hristiyan dünyasınca uğursuz addedildiği için mi istifa etmişti acaba?
Yoksa Alman gazeteci Peter Seewaldın dediği gibi; “ hiçbir zaman güç peşinde koşan bir adam olmadığı, Vatikandaki entrikaların içine girmediği” için mi?
Ya da, ‘Vatileaks olayı olarak bilinen olayda, Paolo Gabrielenin özel belgeleri dışarıya sızdırmasına seyirci kalıp, hiçbir şey yapamadığı için mi? Hani o, Tanrı adına yeryüzünde icrayı hükümet eden adamdı ya. Peki, bu konuda gücünü niçin kullanmamıştı?.
Onun istifasında, faiz lobisini ve faizciliği, Hıristiyanların dünyevileşmesini eleştirmesi mi vardı? Onun istifasının gerçek nedeni öğrenilemedi giti, ama bu papa Afrika Katolik kilisesi piskoposlar meclisinde Avrupa Medeniyetini eleştiriyor ve şöyle diyordu:
“Sözde birinci dünya ülkeleri, kendi manevi çöküşlerine yol açan bozulmuş ahlâkî değerlerini şimdiye kadar başka kıtalara ihraç ettiler; başta AFRİKAya.”
Bu ihraç olayında Vatikanın hiç mi dahli veya payı yoktu acaba?
Ve Papa Françeskonun Güncel Beyanatı
Papa Françesko, Vatikanda San Pietro Bazilikasında yaptığı konuşmada da, Osmanlı dönemindeki Ermenilerin öldürülmesini, 20. Yüzyılda insanlığın yaşadığı 3 büyük trajediden biri olarak görmüş ve bunu bir soykırım olarak nitelendirerek, bu olayı görülmemiş bir ‘şeytani olay olarak ilan etmiş. Ve daha sonra da, bir daha böyle bir trajedinin yaşanmaması için dua etmiş…
Akifimizi Dinleyelim mi?
Batının bu tarz tavırlarına, ikiyüzlülüğüne tarih içinde de sıkça şahit olmuştur milletimiz. Bunun somut bir örneğini Milli Şairimiz Merhum Âkif anlatır. Dilerseniz şimdi hep birlikte onu dinleyelim. Bir, Âkifin sözlerini, bir de Papanın son beyanatını düşünelim.
O, 1920 yılının bir Cumasında Kastamonudaki Nasrullah Camiinde Âl-i İmran Suresinin 118. ayetinin orijinalini okuduktan sonra şöyle konuşuyordu:
“Müslümanlar! Bu ayette Cenabı Hak buyuruyor ki: “ Ey Müminler! Size ellerinden gelen fenalığı yapmaktan çekinmeyen, bu hususta hiçbir fırsatı kaçırmayan, dininize yabancı olan kimseleri kendinize mahremi esrar (sırlarınızı açacak şekilde) dost, arkadaş edinmeyiniz.
Bunların, sureti haktan görünerek size güler yüz göstermelerine, hayrınızı ister gibi tavırlar takınmalarına asla kapılmayınız. Onların gece gündüz istedikleri, sizin felaketinizden, izmihlalinizden,/çökmenizden/ esaretinizden başka bir şey değildir. Baksanıza, size karşı kalplerinde besledikleri düşmanlık o kadar dehşetli ki, bir türlü zapt edemiyorlar ve ağızlarından kaçırıveriyorlar. Hâlbuki yüreklerinde kök salmış olan husumeti, ağızlarından taşan ile mukayese etmek bile mümkün değildir.(…..)
Ey Cemaati Müslimin! (….) Ben de bir zamanlar Kitabullahı tilavet ederken /Kuranı okurken/ bu gibi âyâtı celileye geldikçe: “Acaba sair milletlere karşı biraz şiddetli davranılmıyor mu? Yabancı milletlere karşı daha merhametli olmak icap etmez miydi?” gibi düşüncelere dalardım. Vakıa bu düşüncelerin sırf şeytani düşüncelerden başka bir şey olmadığını bilirdim. Lakin şeytanî de olsa o düşünceleri içimden söküp atıncaya kadar hayli mücadele ederdim.” (….)
Bizler gözümüzü açtık, Avrupa medeniyeti, Avrupa irfanı, Avrupa adaleti, Avrupa efkâr-ı umumiyesi nakaratından başka bir şey işitmedik. Kiminin adaleti, kiminin dehası, kiminin terakkiyatı/ kalkınması/ kulaklarımızı doldurdu.
Lisan bilenlerimiz doğrudan doğruya bu adamların eserlerini; bilmeyenlerimiz tercümelerini okuduk. Edebiyatları, hele bu edebiyatlarının ahlâkî, insanî ve içtimai konuları pek hoşumuza gitti. Müelliflerin ahlaki ve insani değerlerini eserleriyle ölçmeye kalkıştık. İşte bu mukayeseden itibaren aldanmaya, hatadan hataya düşmeye başladık. Çünkü bu adamların, sözleri ile özleri arasında münasebet olamayacağını asla düşünemedik.(…..)