Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (30 Nisan 2020) şöyle:
Libya’da Darbeci Hafter’e Karşı 15 Temmuz Ruhu
Bütün dünya koronavirüsle mücadelede ortak bir duyarlılık ve güvenlik anlayışıyla birleşmiş, işin vahametini anlamış, bu konuda ortak bir strateji arayışında dayanışmanın yollarını arıyor. Herkes biliyor ki bu sorun bütün dünyanın sorunu ve bir ülke ne kadar başarılı bir biçimde baş etmenin yollarını bulsa da bütün dünyada eşzamanlı olarak çözülmediği sürece, sorundan kurtulmanın yolu yok. Bu durumun doğal olarak farz ettiği basit bir acil durum tedbiri olmalı. İnsanlar bu ortak ve en acil soruna odaklanmalı, bazı ihtilaflarını, kavgalarını ertelemeliler.
Hal böyleyken, bu sorun bazı ülkeleri ve bazı şahısları hiç ilgilendirmiyor gibi, ilgilendirmemesi bir yana selden kütük kapmanın telaşındalar.
Yemen’de BAE Güney’de planlarını adım adım, oradaki bütün insani krizleri yok sayarak uygulamaya, Yemen’i bölme çalışmalarına devam ediyor. Aslına bakarsanız, şu anda gündemimizin en önemli konusu olarak bütün dünyada koronavirüsten ölenlerin toplam sayısı hala Yemen’de BAE ve SA yüzünden iyice kirlenen savaş şartlarında sadece açlıktan birkaç ay içinde ölen çocukların sayısından daha fazla değil. Tabi virüsten dolayı ölenler konusunda bütün dünyada ortak bir savunma mekanizması devreye girmiş durumda, ama Yemen’de çocuklar kimseyi suçlayamayacağımız bir virüs dolayısıyla değil, bizzat orayı kurtarma bahanesiyle gelip şimdi ülkeyi bölerek talan etmeye çalışan sözde kurtarıcılar yüzünden ölüyorlar.
Bu arada Libya’da da BAE’nin desteklediği darbeci general Hafter virüs dolayısıyla durup bir soluklanmak, insan olduğunu ve diğer insanlarla bir dayanışma içine girmesi gerektiğini hatırlamak yerine tam da bu kriz dolayısıyla dünyanın meşguliyetini fırsat bilerek Trablus’a bir saldırı başlattı. Her zaman olduğu gibi yine sivil hedefleri vurdu, suçlarına suç kattı. Oysa en son Berlin Anlaşmasıyla ilan edilen ateşkese Rusya’nın baskısıyla da olsa uyacağını ilan etmişti. Şu anda o anlaşmaya uymamak için gösterebildiği hiçbir gerekçe yok. Tek gerekçe, dünyanın, özellikle Türkiye’nin de koronavirüsle mücadele ile meşgul olmasından dolayı kendisini Libya’yı tek başına ele geçirmekten engelleyecek hiç kimsenin kalmamış olduğunu vehmetmiş olmasıydı.
Oysa hesabının çok yanlış olduğunu bu saldırıya karşı gördüğü müthiş direniş ve karşı saldırıyla trajik bir biçimde anlamış oldu. Çünkü Türkiye koronavirüsle meşgul olsa da, hayatı terk etmiş değil. Şu anda dünya da koronavirüsle mücadeleyi en başarılı biçimde yürüten ülke olarak Türkiye’ye dikkat kesilmiş durumda. Başarı sadece hastalığı durdurmak ve iyileştirmekte değil, aynı anda hayatın akışını tamamen durdurmamayı başarabilmekte ve devletin sorunlarla baş etme kapasitesinin yüksekliğini gösterebilmesinde yatıyor.
Nitekim Türkiye’nin Libya’nın meşru hükümetiyle yaptığı en meşru, hatta Libya’daki tek meşru anlaşma çerçevesinde verdiği teknik ve askeri destekle Hafter, hayatının muhtemelen son büyük darbesini ve hatasını yapmış olduğunu gördü.
Saldırıları geri püskürtüp kısa sürede karşı saldırıya geçen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri Trablus’un batısında yer alan Sabrata, Surman ve El Ajaylat şehirleriyle birlikte toplam 7 şehri ele geçirerek komşu Tunus sınırlarının kontrolünü yeniden ele geçirdi. Orada durmayan UMH güçleri şimdi de başkent Trablus’un 50 km güneyindeki Tarhuna’ya yönelmiş durumda.
Tarhuna, Hafter’in darbesini başlattığı Doğu Libya’dan sonra, Trablus’u ve tüm Libya’ya ele geçirmek üzere faaliyetlerini yürüttüğü Batı Libya’daki en önemli üssü. Bu merkezin şu anda kuşatılmış olması Libya’nın güneyindeki halkta Hafter’in sonunun geldiğine dair bir umudu yeşertmiş durumda. Tarhuna’daki üssün düşmesi Hafter’in Batı’daki bütün dayanağını çökertmiş olacaktır. UMH güçleri artık kovalayan taraf ve öyle görünüyor ki gerçekleşmesi an meselesi haline gelmiş olan Tarhuna’nın ele geçirilmesinden sonra sıra Güneydeki el-Jufra ve ardından doğudaki, yani Hafter’in asıl kontrol bölgesindeki Ecdebiya’ya gelmiş olacak.
Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid e-Mişri, UMH’nin Ramazan sonuna kadar Hafter’in ordusunu tamamen bitirmenin hesaplarını yaptığını söyledi.
Bu durumda sadece silahlı gücüne güvenen Hafter için yolun sonunun göründüğü bir sürece girilmiş oluyor Libya’da. Tam bu noktada iki gün önce Hafter’den şaşırtıcı bir hamle geldi. Yine BAE aklıyla kendi meşruiyetini dayandırdığı Tobruk meclisine karşı da darbe yapan Hafter, böylece kendisini bütün Libya’nın tek hakimi ilan etti ve bütün Libya halkının otoritesini tanımasını istedi.
Bu hamle şaşırtıcı, çünkü sahada sürekli olarak kaybetmekte olan ve her şeyini kaybetmesine ramak kalmış biri olarak bu hamlesinin hiçbir karşılığı yok. Üstelik bu hamlesiyle bir kez daha kendi darbecilik tarihini de herkese tekrar hatırlatmış oldu. Tabii itaat talep ettiği Libya halkının bütün kesimleri hemen tepkilerini eskisinden daha güçlü bir biçimde gösterdi. Türkiye’nin 15 Temmuz ruhu adeta Libya’ya intikal etmiş oldu. Uluslararası toplum düzeyinde de hem Avrupa’dan hem Amerika’dan bu hamle sert karşılık gördü.
Aslında bu manzara Hafter’in şimdiye kadar zaten var olmayan ama fiili gücüyle ve BAE, Mısır ve Fransa desteğiyle sürdürebildiği meşruiyetinin de sonuna geldiğinin resmidir. Kaybederken yaptığı bu hamlenin akılla, mantıkla izah edilebilir bir yanı olmasa da, bir umut Libya’yı bölerek yine doğusuna hakimiyetini sürdürme imkanına tutunmaya çalıştığı söylenebilir. Onu destekleyen güçler, başta BAE’nin zaten böyle bir planı baştan beri vardı. Libya’nın tamamına hakim olamasa da bari bir kısmıyla yetinme noktasına gelmiş olduğu anlamına geliyor bu durum.
Tabii olayın anlamlı bir tarafı, Libya’yı parçalamayı hedefleyen böyle bir hamlenin 1963 yılında Kral İdris el-Senusi’nin federal Libya’yı birleştiren anayasal düzenlemeyi yaptığı 26 Nisan tarihine denk gelmiş olması.
Tabii, Hafter’in niyeti Libya’ya birleşmiş olduğu tarihte bölmek olsa da, bizzat yaptığı hamleyle istemeden de olsa tekrar birleşmesine vesile olacak görünüyor.