Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Türkiye dahil olmak üzere tüm dünyada pek çok kadının gebeliği otuzlu yaşlardan sonraya ertelediğini söyleyen Doç. Dr. Kayhan Yakın, günümüzde yirmili yaşlarında anne olan yaşlıların yaşadıkları hayattan çok farklı bir tablo olduğunu dile getiriyor. 1970li yıllardan itibaren kadının iş hayatındaki rolünün değişmesi, kariyer planlarının hayattaki öncelikler sıralamasını değiştimesi ve doğum kontrol hapı kullanımının yaygınlaşması, annelik yaşını bugüne kadar görülmedik derecede ileriye taşımış durumda. Gebeliğin ertelenmesine yol açan sebep her ne olursa olsun, bu durumun sağlık açısından taşıdığı riskler ne yazık ki gündemde yeterince yer bulmuyor. Gebelik şansının ilerleyen yaş ile birlikte hızlı bir azalma gösterdiğini tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor. Toplumda 40 yaşından sonra gebeliğin zorlaştığına dair doğru ama eksik bir görüş yaygın. Oysa zorluklar ondan çok daha önce 35 yaşından itibaren başlıyor.
Önemle vurgulanması gereken bir diğer nokta da, bu yaş sınırının herkes için aynı olmadığı gerçeği. Her kadın belirli bir yumurtalık rezervi ile doğuyor, bazıları az bazıları ise yüksek bir rezerve sahip oluyor. Bu rezerv mutlaka bir gün bitiyor ki bu döneme menopoz adı veriliyor. Doğuştan az bir rezerv ile doğan kadınların yanı sıra çeşitli hastalıklar veya cerrahi müdahaleler neticesinde yumurtalık rezervini kaybeden kişiler de gebelik elde etmekte zorluk yaşıyorlar.
Bir kadın için istediği yaşta gebe kalmak en arzu edilen şey olurdu ancak gebelik tek başına elde edilebilecek bir şans değil. Uygun bir eş bulmadan, sosyal normlar ile çatışmadan, yeterli maddi imkanlara veya ekonomik özgürlüğe kavuşmadan, istenilen akademik veya profesyonel basamağa ulaşmadan gebelik düşünmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Bütün şartları bir arada sağlamaya çalışıldığında da geriye yumurtalık rezervi açısından bir şans kalmayabiliyor.
TIBBİ AÇIDAN YAPILABİLECEKLER ÇOK KISITLI
Modern çağda bu ikilemi yaşamayan kadınların sayısı gitgide azalacak gibi görünüyor. Ne var ki bu durum gebelik şansının hayatın sadece belirli döneminde elde edilebildiği gerçeğini değiştirmiyor. Bu çekişkili durumu dengelemek hiç kolay değil. Ancak kişinin geleceği ile ilgili planlar yapması ve kararlar vermesi gereken bir yaş aralığı bulunuyor. Hayatla ilgili bir muhasebe ve değerlendirmeyi, gebelik şansı azalmadan yapmış olmak büyük önemli. Keza kararlar geç alındığında tıbbi açıdan yapılabilecekler de çok kısıtlı oluyor.
Günümüzde erken azalan yumurtalık rezervini yerine koyma veya yeniden zenginleştirme gibi bir olanağımız bulunmuyor. Rezerv belirgin derecede azaldığında veya tükendiğinde tıbbi açıdan gebelik şansını koruyacak bir tedavi imkanı kalmıyor. Keza tüp bebek tedavilerini bu yolda kurtarıcı bir çare veya gebelik garantisi gibi görmek büyük bir hata olacaktır. Yardımcı üreme teknikleri ile gebelik elde etmekte zorluk çeken çiftlerin tedavisinde büyük başarılar elde edilebiliyor. Ancak bu tedavilerde gebelik başarısını etkileyen en önemli faktörün anne yaşı olduğunu tekrar hatırlamak gerekiyor. İlerleyen anne yaşı ile sadece yumurtalık rezervi azalmakla kalmıyor, aynı zamanda kalan üreme hücrelerinde genetik problemlerin de olasılığı artıyor. Dolayısıyla yumurtalarda hem nitelik hem de nicelik yönünden kayıp yaşanıyor. Bu durum sağlıklı bir bebek doğum şansını net olarak azaltıyor. Her ne kadar preimplantasyon genetik tanı gibi yöntemlerle anomalili gebelik riskini azaltacak müdahalelerde bulunsak da elimizdeki hiçbir teknik ilerleyen anne yaşının yarattığı zorlukları bertaraf edemiyor.
YENİ ÇALIŞMALAR MERAK KONUSU
Yakın zamanda bu konu ile ilgili olarak bazı ümit verici gelişmeler olduğunun altını çizmek gerekiyor. Yumurtalıklarda kullanılmadan duran yumurtaların uyarılmasını sağlayacak moleküler mekanizmalar bulmak için yapılan çalışmalar, bu yolakta görev alan bazı hücre proteinleri keşfettiler. PUMA ve BMF adı verilen bu proteinlerin yumurtanın büyümesini kontrol ettiği ve doğru bir şekilde kullanılırsa yumurtalık rezervini daha uzun bir süre için daha etkin kullanma imkanı verebileceği görüldü. Bu konu üzerinde yapılan çalışmaların vereceği sonuçlar ise merak konusu.