Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
İstanbul Florence Nightingale Hastanesinden Uzm. Psikolog Emrah Polat, yeme sorunlarının çoğunlukla, yediğimiz yiyecekler kadar kendimizle ilgili tutum ve duygularımızla bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor.
Yiyecekler ve yemek yemek, vücudu ayakta tutmak için beslenmekten çok daha fazla şey ifade eder. Neyi ifade ettiği ise geçmişimize ve kişisel deneyimlerimize bağlıdır. Yiyecekler ve yemek yemekle ilgili pek çok çağrışım geliştirmişizdir. Bu çağrışımların bazıları herkes için geçerlidir, bazılarıysa belli bir grup, bir aile ya da bir kişiye özeldir. Örneğin, hemen hemen herkes yiyecek sunmayı ve almayı sevmek, sevilmek, önemsemek ve önemsenmek ile eş tutar. Yemek ile kendini güvende hissetmek arasında bir bağ kurmak tek tek kişilere özgü bir durum değil, aksine tüm insanoğluna özgüdür. Dolayısıyla bu denli zor bir psikolojik sürecin çözümlenmesi de bir o kadar zordur ki kişi bu zor sürecin yükü altında ezilmiştir. Hiçbir diyet programı, hiçbir çözüm arayışı fayda etmemektedir.
MUTLU OLMAK BEDENLE BARIŞIK OLMAKTAN MI GEÇER?
Mutlu olmak elbette bedenle barışık olmaktan geçer. Özellikle duygulanımlarını dengeleyen, tepkilerini kontrol edebilen, mümkün olduğunca nerede, ne şekilde davranacağını iyi planlayan, mutlu, huzurlu ve insanların huzurunu kaçırmayan, sorunlara takılıp kalmayan aksine çözüm üretmeye çabalayan, mutlu oldukları dışarıdan belli olan insanlar, kendileriyle ve kendi dış görünümüyle bu anlamda barışık insanlardır.
Bedenimizle barışık olamamanın birçok nedeni vardır. Çoğu zaman yeme sorunları, bunun sonucunda değişen bedenimiz ve bununla ilgili kaygılar, utanç ve güvensizlik duyguları tek başımıza başa çıkamayacağımız ya da yalnızca bu broşürü okuyarak üstesinden gelemeyeceğimiz düzeyde olabilir. Yeme bozukluğu olan kişiler genellikle gerçekte tam olarak ne olduğunu, başka pek çok kişinin kendileriyle benzer duygular yaşadığını, benzer bir mücadele verdiğini fark edemezler. Değişmeyi öğrenmek başarılarınız kadar başarısızlıklarınızı da paylaşarak kolaylaşır. Olgunlaşma başkalarının desteği ve geribildirimleri olmadan zordur. Kendinizi rahat hissedeceğiniz bir destek sistemi kurun. Arkadaşlarınızdan ya da bir uzmandan destek alabilirsiniz. Ne kadar erken yardıma başvurursanız kaygılarınız o kadar hızlı azalacaktır.
Dozunu tutturduğumuz düzeyde kilo fazlalığı olabilir, bunu çok dert etmemek gerekiyor. Bedenimizle barışık olduğumuz takdirde bu durum kilo fazlalığı olarak görülmeyecek, olağan bir görünüm ve olağan bir duygu olarak yorumlanabilecektir.
NEDEN AZ YA DA FAZLA YİYORUZ?
Yeme davranışındaki bozulma daha çok 10-30 yaşları arasında görülmektedir. Yani gençlik dönemini içine alan bir dönemde bu sorunlarla karşılaşılmaktadır. Gençlik döneminde yaşam bize çok belirsiz ve zorlayıcı gelebilir. Sanki pek çok boyutta yeni beklentiler ve yükümlülükler altında kalacakmış gibi hissedebiliriz. Bu entellektüel boyutta, geleceğimizle ilgili kararlar alma ve önemli sınavlardan geçme şeklindedir. Duygusal boyut, ailemizden bağımsız bir birey olmayı ve ayrışmayı ve yeni yakın ilişkiler kurmayı içerir.
Bazen yaşamın akışını anlayıp kontrolü elimizde tutarak kendimiz için seçimler yapmak ve kararlar vermek kolay olmayabilir. Ancak yediklerimiz üzerinde kontrol sağlayabiliriz. Yediklerimizi kısıtlayarak bedenimizi giderek daha az besinle ayakta kalmaya zorlamak bize büyük bir tatmin duygusu verebilir. Başkalarının bizim ne kadar az yediğimizle ilgilenmelerine içimizden kızabilir ve daha fazla yememiz için gösterdikleri çabaya karşı koyabiliriz.
Giderek kendimizi algılayışımız bozulur. Başkaları sağlığımızı tehdit edecek kadar zayıf olduğumuzu söylese de kilomuzdaki en ufak artış bizi paniğe sokar, kendimizi şişman hissederiz. İyice zayıflamak için de ya kendimizi aç bırakır ya da çok az miktarda yeriz.
Kendimizi kötü hissettiğimiz zamanlarda bile yaşamla iyi başa çıkıyormuş, mutlu ve güvenliymiş gibi görünebiliriz. Ancak bazen kendimizden yeterince emin değilizdir ve bizden bekleneni yerine getiremeyeceğimizden korkarız. Sürekli onaylanmak ve kabul görmek isteriz.
Yemek, bu gereksinimlerimizi karşılamak ve kendimizle ilgili belirsizlikleri gidermenin tek yolu gibi görülebilir. Çok fazla miktarda yiyeceği oldukça kısa bir sürede tükettiğimiz aşırı yeme dönemleri olur. Bu aşırı yeme sırasında kendimizi asla durduramayacağımıza ilişkin büyük bir korku yaşarız. Ancak, bütün bu yediklerimizden ve bundan dolayı duyduğumuz suçluluk duygusundan kurtulmak için kendimizi zorlayarak ya da idrar söktürücü ve müshil benzeri ilaçlar (laksatif) kullanarak midemizdekileri çıkartma yoluna gidebiliriz. Kendimizi köşeye sıkışmış ya da tuzağa düşmüş gibi hissedebiliriz. Hatta bu durumla başa çıkabilmenin başka bir yolunu bulamadığımız için utanç duyarız. Diğer insanlardan uzaklaşırız ve giderek artan yalnızlığımız çekici ve sevilebilir olmadığımızı bize bir kez daha kanıtlar.
Üzgün olduğumuz zamanlarda ya da stres altındayken yeme alışkanlıklarımızı düzenlemek daha da zordur. Bizi rahatsız eden duyguların önünü kesmek için çareyi yemek yemekte bulabiliriz. Aç ya da tok olduğumuzu umursamaksızın aşırı miktarda yer, midemizi sonuna kadar doldururuz.
BU BELİRTİLERE DİKKAT!
Patolojik yeme bozukluğu olan kişilerde yeme atakları sırasında, kontrolsüzlük duygusuyla beraber aşağıdaki belirtilerden en az üçü görülmektedir:
Normalden daha hızlı yemek. Sonunda rahatsızlık duyacak kadar fazla yemek. Yenilen miktardan utanç duyup yalnız yemeye çalışmak. Üzgün veya stres altındayken yeme davranışının yoğun olarak görülmesi veya fazla yedikten sonra, kendinden nefret etmek, suçluluk duymak ve depresyon duyguları hissetmek ve sonrasında yenilenlerin tekrar geri çıkartılması için kendimizi zorlayarak ya da idrar söktürücü ve müshil benzeri ilaçlar (laksatif) kullanarak midemizdekileri çıkartma yoluna gidildiğinde yeme bozukluğu düşünülebilir.
Tepkisel aşırı yeme bozukluğu adıyla yeni bir kavram duyuyoruz. Bu kavram ne anlama geliyor?
Tepkisel Aşırı (Tıkınırcasına) Yeme Bozukluğu, dünyada ve ülkemizde hızla yayılmaktadır. Anoreksiya ve bulimiadan farklı olarak Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğu erkeklerde de oldukça sık görülür.
Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğu teşhis kriteri kişinin en az haftada 2 olmak üzere kendini durduramayacak gibi hissedip aşırı yemek yemesi olarak açıklanabilir. Kişi aç olmadığı halde normalde yediği yiyeceğin çok üzerinde yiyeceği, fiziksel rahatsızlık hissedene kadar hızlı bir şekilde tüketir.
Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğu, bulimiadan farklı olarak kişi yemekten sonra yediklerini çıkartmaya yönelik herhangi bir (kusma, müshil kullanımı, kendini aç bırakma) yöntem kullanmaz. Kişiler, genelde aşırı yeme anında kontrolden çıkmış hisseder ve sonrasında suçluluk duyarlar.
Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğu olan kişiler, çoğu zaman duygularını bastırmak için yemeği kullanırlar. Yemek bir tür uyuşturucu gibidir ve duygusal anestezi sağlar. Günlük hayatın getirdiği stresle baş etmek, ilişki problemlerini çözmeyi ertelemek ve kişinin içindeki boşluğu doldurmak için en kolay ulaşılabilen araçtır. Tüm yeme bozukluklarındaki gibi tepkisel yeme de ciddi bir sorundur ancak doğru tedaviyle iyileştirilebilirler.
Yeme bozukluğu olan hastalara ne tür tedavi yöntemleri uygulanıyor?
1-Cerrahi yöntemler ve diyet: Obezitenin tedavisinde birçok yöntem (cerrahi, diyet vb.) uygulanmaktadır.
2-Psikolojik destek: Son yıllarda ise bu tedavilere ek olarak psikolojik destek yönelimli obezite tedavisi ve psikoterapi tedavisi gibi yeni tedavi modelleri öne çıkmaya başlamıştır.
3-Yeni yemen alışkanlıklarının kazanımı: Farmakolojik ya da davranışsal tedaviler olsun hemen tüm tedavi yöntemlerinde kilo kaybından sonra hastanın şiddetli stres altında tekrar eski yeme alışkanlığına döndüğü görülmüştür.
4-Süregelen diyetler: Her başarısız diyet yapma davranışının yeme bozukluğunun gelişimine yol açtığını ve kilo alımına neden olduğunu ele alırsak obezitenin tedavisinde diyet programına ek olarak bireysel terapi ve grup terapisi destekli tedavi modelleri ile kişinin iyi hissederek zayıflaması ve böylece kalıcı kilo vermesi sağlanabilmektedir.
5-Psikolojik tedavi: Obeziteyi tetikleyen ve kişinin yemek yeme davranışında bulunmasına neden olan psikolojik sıkıntıların tedavi edilmesiyle kişinin kilolarından kalıcı olarak kurtulabilir.
6-Stres yönetimi: Obez bireylere, obezitenin fiziksel ve psikososyal sorunlara yol açan ciddi ve kronik bir sağlık sorunu olduğu yönünde bilgi verilmesi, stresle etkili baş etme konusunda bilgilendirilme yapılması faydalı olmaktadır.
7-Motivasyon: Obezitenin tedavisinde biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel etkenler de dikkate alınmalıdır. Obezler zayıflarken bazı problemlerle karşılaşabilir. Örneğin; zayıflama programı başında çabuk kilo veremezler ve bu durum motivasyonlarını düşürebilir. Ya da kilo verseler bile bir süre sonra aynı kiloya tekrar erişirler ve bu da hastanın motivasyonunu azaltır.
8-Bireysel psikoterapi: Bireyin ihtiyacı olması halinde tedavi süreci bireysel psikoterapiler ile desteklenmelidir.