Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
27 Mayıs şartlarına doğdu bizim neslimiz. 27 Mayısta ben 1 yaşındaydım. Bayramlarda ve 27 Mayısta öyle bir atmosfer ortaya çıkardı ki. 27 Mayıs kimileri için bayramdı ama bizim evimizde yas vardı. Darbenin nasıl bir travma olduğunu çocukluğumuzda gördük biz.
12 Eylülün getirdiği YÖK sistemine en çok biz tepki gösterdik.
Seçilmiş bir Başbakanın idamına sevinen profesörler vardı. Akademik hayata atıldığımızda zihniyet reformuna ihtiyaç olduğunu biliyorduk.
28 Şubatta doktora jürileri önünde başörtülü olduğu için dışarı çıkartılanları hepimiz hatırlarız.
Şimdi bizim en öncelikli adımımız doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini kendi ekseninde reformcu bir anlayışla yeniden inşaa etmek.
Ortaya çıkan parlamento tablocu içinde artık YÖK reformunu hayata geçirmemiz gerekiyor.
Akademik hayatla ilgili bir temel yaklaşımımı ifade etmek isterim. İnsanlar zaman, tarihe bakışlarıyla zihniyet oluştururlar. Mekana dönük olarak idrakını şekillendirmemiş birisinin de bir reform içinde olması söz konusu olamaz. Bizim her şeyden önce tarih mekan ve insan temelini inşaa etmek gerekiyor. Dogmayı bir tabuyu öğrencilere nesilden nesile aktarmak doğru değildir.
Bilim adamı olmanın 3 duruşla şekillendiği kanaatindeyim. Olgusal gerçekliğe bakıştaki tutarlılık. Gerçek bilim adamı zihnindeki önyargılardan bağımsız olarak gerçeğin denklemlerini çözmeye çalışır.
BİLİM ADAMI SPEKÜLASYONLA YAKLAŞAMAZ
Spekülasyonla, ideolojik yaklaşımlarla olaya yaklaşmaz. Eğer bilimadamları gerçeklikleri saptırırsa, spekülasyonları göz ardı etmezlerse bilime ihanet ederler.
Kendi fikir özgülüğünü kutsal görüp başkasını umursamayan fikir özgürlüğünü savunamaz.
Kendi özgünlüğünü inşaa edememiş kişilerin bilim adamı hüvviyeti kazanması çok zordur. Her türlü fikri savunabilirsiniz ama şiddeti, terörü, fikir özgürlüğü çerçevesinde meşru kılamazsınız.
Türkiyede bilimin araştırmanın konuşulduğu bir bir hafta olacak derken ne yazık ki önce terör saldırısı oldu arkasında da bir grup akademisyenin yayımladığı bildiri ile başka bir tartışmanın içine çekildik.
Diyarbakır Çınarda terör çirkin yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Aralarında tanıdıklarım da var. Başbakan olarak değil bir meslektaş olarak seslenmek istiyorum.
Bu bildiri altına sayısız profesörün imza attığı ve akademisyenlerin peşi sıra okumadan imza attıkları bildirinin anatomisini çıkaralım.
Birincisi duruş açısında öyle bir intibaa var ki Türkiyede halkları katleden bir devlet var, karşısında da masum buna karşı hiç bir gücü olmadan mağdur edilmiş bir halk var. Olgusal olarak bakalım vaka böyle mi? 2 seçim gerçekleştirildi. Her köşede seçim yapıldı. Seçimler arasında bir değil 3 terör örgütü demokrasiye savaş açarak 20 Temmuzda harekete geçti. Şimdi bu bildiride bunları görmüyorsunuz. Ülke günlük gülistanlık içindeyken ceberrut devletin gelip baskı kurduğunu söylüyor. Bir resim çekseler Surda Silopide tablo bu mu?
3ü çocuk 6 vefat var. Birisi daha 5 aylık. Babası polis memuru şehit edilir. Annesi hastanede. bu bildiride olgusal gerçeklik olarak ne Ecrin var ne Efe var ne İrem var. Eğer bu bildiriye bakarsanız bunları da devlet öldürdü.
CİZRE DEVLET HASTANESİNE 20 ROKET ATILDI
Bugün tabipler odasının da bildirisini gördük. Cizre Devlet Hastanesine 20 roket atıldı. Orada kahraman doktorlar Cizre halkına yardım ediyorlar. Resimde tabloda bunlar yok. Soruyorum aydınlara neden zihninizdeki, Kandildeki zihnindeki ideolojiyi toplumsallaştırmaya çalışıyorsunuz. Önce resmi doğru çekelim.
Hangi ilkesel çerçevede bakıyorsunuz ki bu kadar silah yığan topluluğu meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz?
Her türlü eleştiriye açığız. Fikir özgürlüğü adına birileri terörü eleştirmeyip bölge halklarının katledildiğine ilişkin ifadeler kullanıyorsa hepimizin oturup düşünmesi gereken bir noktadayız.
12 Eylül saldırısıyla yapılan eylem bütün Amerikayaydı. Bilim adamının vicdanı açık bir tavır sergilemeyi gerektirir.
Hangi üniversitelerdeseler o üniversiteye giderken 3 barikat, aman bombaya basmadan üniversiteme ulaşmaya çalışayım deselerdi ne diyeceklerdi?
Hadi Cizrede bir profesör olmayı hayal edemiyorlarsa da Cizrede öğretmen olmayı hayal etsinler. Evden çıktıklarında hangi taşın altından hangi mayının patlayacağını hesap ede ede gittiklerini hayal etsinler.
Cizrede Silopide neden okullar kapandı? Burada ahlaki bir sorumluluk gerekmez mi?
Devlet sürgüne gönderiyormuş! Kim gönderiyor? Tüm memurlar orada,doktor orada, hemşire orada.
METNİN TÜRKÇESİ DE FELAKET
Metne baktığınızda demokrasi gibi kavramlar sıralanıyor. Bu öğretim üyelerini doktora jürisinde olduklarını hayal ediyorum. Jüriye çıkan birisinin Kürt siyasi iradesi diyen birisi zihniyet olarak karşısında alevi siyasi iradesi, sunni siyasi iradesi gibi etnik kimlik temelli bir kutuplaşmanın önünü açar. Hepimizi birleştiren irade Türkiye Cumhuriyeti iradesidir. Totalist ve Stalinist bir anlayışla Türkiyedeki Kürtlerin PKK tarafından temsil edildiğini söylerseniz yanılırsınız. Böyle bir ifadeyi kullanan metine imza atanı isterse porfesör olsun. Ben onu siyasete giriş dersinde sınıfta bırakırım. Metnin Türkçesi de felaket.
Akademisyenler bu metni bir kez daha okusunlar, bu metni zihinlerinde tarttıklarında bu imzalarını geri çekeceklerdir. Şu imzayı bu imza ile dengeleyici tutumla karşılamayı doğru bulmuyorum.
Öğretim üyelerimiz arasında da kutuplaşmanın olmaması gerektiğine inanıyorum.
Metni tekrar okumaya tekrar değerlendirmeye davet ediyorum. Asla ama asla teröre, baskıya yasakçı bir üsluba sahip olmamasını istiyorum.
BÜTÜN İLÇELER TEMİZLENDİKTEN SONRA OTURUR KONUŞURUZ
Halkın yüzde 49.5inin oyunu almış olan bir başbakan olarak söylüyorum ki bütün bunlar temizlenecek. Silopinin Yüksekovanın hastaneleri yaralıları değil kim hasta olmuşsa şifa diyarları haline gelir. Bütün ilçeleri temizledikten sonra her şeyi konuşuruz. Ondan sonra konuşuruz. O konuşmanın yapılacağı yer Meclistir. Sen kamu düzeninde vazgeç ve ülkede parçalanmış modellere dayalı bir anlayışa izin verin diyorsanız izin vermeyiz. Biz milletin iradesinden güç alıyoruz. Kime hesap veriyorsunuz derseniz biz millete hesap veririz.