Fatih haber,Haber fatih,Fatih Yaşam,Fatih aktuel ,Haber
Merhaba, ben bir Sefaradım.
Osmanlının renklerinden biriyim. Atalarım 1492 yılınının Mart ayında İspanyada yaşayan ve dinlerini değiştirmeyi red eden Müslümanlarla birlikte İspanyadan sınır dışı edilince, Sultan II. Beyazıdın davetiyle bu topraklara yerleşmiş. Sefaradlar olarak İspanyadan bu topraklara gelirken;eşyalarımız, geleneklerimizle birlikte lisanımızı da sırtımıza yükleyip Osmanlının gemileriyle çoluk çocuk, genç yaşlı demeden yaklaşık 200 bin kişi Akdenize açılmışız. İşte açılış o açılış..Si, vallahi billahi! o gün bugündür buralıyız
.
Hoşgeldiniz Welcome tablosu
Ressam: Mevlut Akyıldız
Diğer Yahudilerden farkımız, Osmanlının Yahudisi olmamız. Bugün kendi aramızda konuştuğumuz eski İspanyolca olan Ladino, Osmanlı alt kültürlerine ait dillerden yalnızca biriymiş. 1492de geldiğinde ezan sesini dinleyip,dualarınızı çok seven Sefarad atalarım, kendi sinagoglarında da aynı makamları kullanmaya başlamış. O gün bu gündür Türkiyedeki Müslümanlarla aynı makamda dua ederiz ve bu bilgiyi az kişi bilir. Sinagoglarda ise, ülkemizin geleceği ve cumhurbaşkanının selameti için dua etme geleneğimiz devam eder.
Bilirsiniz,kendi toprağı olmayan dil pek yaşamaz derler ama Osmanlı İmparatorluğunun hoşgörüsü yle Ladino bugünlere kadar var olmayı başarabilmiş bir dil. Kimileri Ladino için 15inci yüzyıl İspanyasına ait, kral ve kraliçelerinin konuştuğu dil der.
Ben ise, Ladinoya ;
annanemin bana ninni söylediği dil diyorum..
Sefarad yazarlarımızdan Mario Levinin söylediği gibi İspanyada konuşulan İspanyolca zamanla bozulmuş;Ladino ise, kapalı toplumda konuşulduğu için çok az değişime uğramıştır. Diğer bir deyişle,saf İspanyolca İspanyada değil, Türkiyede konuşuluyor. (Alın size Türkiyenin bir kültürel zenginliği daha).
Ben Ladino konuşamıyorum.
Benim hiçbir arkadaşım konuşamıyor.
Annanemizin ninnilerini, yemeklerini, gülüşlerini unutuyoruz..üzülüyorum.
Osmanlı yadigrı geleneklerimiz, şarkılarımız, kültürümüz, Ladinonun unutulmasıyla birlikte yok oluyor.
Osmanlı Döneminde, geleneksel kıyafetler içersinde, bir Sefarad Kadını
İşte bu kültürel zenginliğin yok olmasını önlemek için Karen Gerson Sarhon un koordinatör olduğu Osmanlı Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi var gücüyle çalışıyor.
Yine dünyanın dört bir tarafından Sefaradların yazdığı ve Türkiyeye ait El Amaneser , dünyanın tek Ladino gazetesi olma unvanını korumaya devam ediyor . Şalom gazetesi ise haberleri Ladino çevirili vermeye devam ederek, bu kültür mirasını yaşatmaya çalışıyor.
Bir dil sadece harflerden, kelimelerden ibaret olsa her şey kolay olurdu ama öyle değil.
Dil yok olunca o dili konuşanların kültürü, giyim kuşamı,mutfağı, tarihi, yemekleri, mizahı,deyimleri, küfürleri, aşkları, hüsranları,müziği, gelenekleri,edebiyatı ve yaşattığı aidiyet duygusu da yok oluyor.
Ladino hakkında belgesellerinin çekildiğini öğrendiğimde, konuyu ilk babamla paylaştığımı hatırlıyorum. Haberi duyduğunda, okumakta olduğu gazeteyi indirip bana hüzünlü gözlerle Yapma ya! dediğini hiç unutmam.
Ne oldu baba?
Yapma ya belgeselimizi mi çekiyorlar?
Neden üzüldün? diye sorduğumda,
Belgesellik olduk kızım, desene. Çok fena bir şey¦ demişti.
¦..
İşte kültürümüzü sadece belgesellerde yaşamayalım diye,8 Şubat Pazar günü ,Neve şalom sinagogunda kapıların herkese açık olduğu Uluslar arası Ladino Günü kutlandı.
İlk olarak, Ladino müziği dinleyenler bilir, bizde müziksiz program olmaz. Haliyle biz de Konserve kutusundaki sardalyalar gibiyiz, haydi sardalyalar şarkı söyleyelim! (Estamos apretados todos en kuti, kantan las sardelas) şarkısını söyleyerek güne başladık.
Bugüne kadar hiç Ladino şarkı dinlememişseniz, buyrun size Los Paşaros Sefaradis ve Janet jak Esimden Ladino şarkılar.
Sezen Aksu Konserinden
Bre Sarica Bre
A Mi Kerida
DİNLEMEK İÇİN FOTOĞRAFLARIN ÜZERİNE TIKLAYINIZ
Günün devamında, dünyanın dört bir tarafına dağılmış Edirne, Selanik, Tekirdağ, İzmir, İstanbul, Çanakkale Sefaradları videoyla bağlanarak Ladino dilinde Türkiyeye selam gönderdi.
Esti Şaulun konuşmasında ise, 2inci dünya savaşında, Nazilerden kaçan akademisyenlere ve sanatçılara kapılarını açan Türk Hükümeti tekrar anıldı. Einsteinin bu konuyla ilgili Atatürke yazdığı tarihi mektubu ise unutmamak gerek.
Sefarad mizahının yapıldığı, eve ilk alınan düdüklü tenceleleri kullanmayı bilmeyen gramamaların (ninelerin) mutfaklarda patlamalara sebep olduğu, evlere ilk guguklu kuş saatlerin girdiğinde ev ahalisinin misafirlerle birlikte geç saatlere kadar saatten fırlayacak guguk kuşunu beklediği anılar, gülerek anlatıldı.
Sefarad edebiyatının olmazsa olmazı Mario Levi ise Yemek erkek işi değil.Sen git evlen,ben eşine öğretirim. diyen ve Sefarad yemek tariflerini paylaşmamakta direnen ninesinin anılarını paylaştı. Mario Levi ,Evlenince karıma öğretecekmiş, ama ben geç evlendim, o tariflerini öğrenmek pek kısmet olmadı derken ninesinin yemek tariflerinin peşine düştüğünden bahsetti.
Einsteinin Atatürke Avrupadaki Yahudi akademisyenlerin Nazilerden kurtarılması için yazdığı mektup
Mario Levi,ninesinin yemek tariflerinin izin sürerken..
A Kozine di Ceni (Ceninin mutfağı) ise Sefarad mutfağının yemeklerini tanıtırken bize şöyle taktik veriyordu Yağı çok emsin istemiyorsanız, patlıcanları kızartmadan önce yumurtaya batırın.
Geliyoruz beni çok duygulandıran çalışmalardan birisi olan Güler Orgunun Bir Türk-Yahudi-Müslüman hikayesine. Annesi babası İslamiyeti seçen Güler Orgunun hayat hikayesi, bizi başka diyarlara götürdü. Bu hayatlar, bu toprakların..Bu değerli belgeseli tekrar göz atmak isteyenler buraya link olarak koyuyorum.
Belgeseli izlemek için tıklayınız
İşte böyle,
Özetle kimi zaman güldüğümüz, kimi zaman hüzünlendiğimiz bir gündü.
Umarım bu renkli kültürü yaşatabiliriz.
Bu yazı da bunun için..
Seneye görüşmek üzere..
Muços grasyas..
İmza: Sefarad komşunuz